Duyarsız ve Topluma Karşı (Antisosyal) Kişilik Bozukluğu
Duyarsız ve topluma karşı (antisosyal) kişilik bozukluğunu nasıl tanıyabilirsiniz ve bu kişilerle nasıl baş edebilirsiniz?..Duyarsız kişilik bozukluğu, toplumsal değerleri hiçe saymanın yanı sıra başkalarının haklarını da yok sayan kişilik özelliklerinin olduğu bir kişilik yapılanmasıdır. “Psikopat” ya da “sosyopat” olarak da adlandırılabilen bu kişilik yapısının aşağıdaki özellikleri vardır:
• Toplumsal değerleri önemsemezler, yanlışı ya da doğruyu tanımazlar.
• Başkalarının haklarını ve duygularını göz önünde bulundurmazlar.
• Herhangi olumsuz bir davranışları için pişmanlık ya da suçluluk duymazlar.
• İstediklerini elde edebilmek için başkalarını kullanmaya, onlarını ellerinde oynatmaya çalışırlar.
• İnsanlara karşı duyarsız ve kaba davranma eğilimi gösterirler.Bu kişilik bozukluğunun göstergesi olan başka birtakım belirtiler daha vardır. Ancak bu belirtilerden herhangi biri, tek başına, böyle bir kişilik bozukluğu olduğunu göstermez. Bunlar, gözden kaçırılmaması gereken belirtilerdir. Bu kişilik bozukluğunu düşündüren başlıca belirtiler şunlardır:
• Başkalarından yararlanmak, başkalarını kullanmak, insanları sömürmek ve insanları parmağında oynatmak için sürekli yalan söylerler, insanları kandırmaya ya da aldatmaya sürekli bir eğilim gösterirler.
• Geçmişte yaptıkları yanlışlardan, hiçbir zaman bir ders çıkarmazlar.
• Başkalarına karşı, saygısız, kaba ve duyarsız davranırlar. Ancak, istediklerini elde etmek istedikleri zaman, insanlara “tatlı ve sevimli” davrandıkları ve alttan aldıkları da olur.
• Kendini beğenmiş bir tutum içindedirler ve düşüncelerini hiçbir zaman değiştirme gereği duymazlar. • Giriştikleri eylemlerin olası olumsuz sonuçlarını öngöremezler.
• Dürtüsel kararlar verirler, günübirlik yaşarlar ve gelecek için genelde bir tasarıları yoktur.
• İstekleri hemen gerçekleşsin isterler, hemen bir doyum bulmak isterler ve beklemeye gelemezler, hiç sabırları yoktur.
• Sakınmaksızın davranırlar; giriştikleri eylemlerde, gerekli güvenlik önlemlerini almazlar. • Başkalarının haklarını görmezden gelirler ve başkalarının gözünü korkutmaya çalışırlar.
• İkili ilişkilerinde sömürgen olurlar ve ilişkilerini uzun bir süre, düzgün bir biçimde sürdüremezler.
• Ancak aşırı uçlarda doyum bulabilirler. Tehlikeli sporlara ya da etkinliklere özellikle ilgi duyarlar.
• Başkalarını incittikleri ya da kırdıkları durumlar için bir pişmanlık ya da suçluluk duymazlar, insanlara zarar verdikleri için “vicdan azabı” çekmezler. İnsanlarla eşduyum (empati) yapmazlar.
• Sözleri ve davranışlarıyla saldırgan olabilirler. Öfkelerini denetim altında tutmakta büyük güçlük çekerler.
• Davranışlarının sonuçları ve yaşadıkları sorunlar için hep başkalarını suçlarlar.
• Yükümlülüklerini yerine getirmezler. Genelde sorumsuz davranırlar.
• Toplumsal kuralları tanımak istemezler. Aşırı alkol ya da uyuşturucu-uyarıcı madde kullanma eğilimleri vardır.
• Yasalara aykırı davranışları olur, çevreye zarar verebilirler.Bu kişilik yapısı, erkeklerin yaklaşık % 3’ünde, kadınların ise yaklaşık % 1’inde görülür. Kimilerinde 15 yaşından önce bile birtakım belirtileri görülebilir. Cezaevlerindeki erkeklerin % 80’inin, kadınların ise % 65’inin böyle bir kişilik bozukluğu vardır. Birçok üst düzeyde yöneticide de benzer kişilik özellikleri görülebilir.Ancak, duyarsız kişilik yapısı olan herkes, bir biçimde şiddete başvuracak ya da saldırgan davranacak demek değildir. Büyük suçlar işleyen herkes topluma karşı olmadığı gibi, topluma karşı kişilik özellikleri olan herkes de suç işleyecek demek değildir. Bu kişilik bozukluğunun genelde kalıtımsal bir altyapısı vardır. Tümüyle tedavi edilemese bile, birtakım önlemler alınarak, bu kişilerin de, yükümlülüklerini oldukça iyi bir biçimde yerine getirmeleri, oldukça mutlu ve doyumlu bir yaşam sürmeleri sağlanabilir. Bu kişilik bozukluğunun belirtilerinin en yoğun yaşandığı yıllar 25’le 45 yaşları arasıdır. Kırk beş yaşından sonra belirtilerde bir ölçüde düzelme olur. Bu gibi insanlarla etkileşimlerinizde yapmanız ve yapmamanız gerekenler şunlardır:
• Bu insanları düzeltmeye çalışmayın, başaramazsınız.
• Aranıza sınır koymaya çalışın, çünkü kendinizi korumanız gerekir.
• Çevrenize görünmez bir duvar örün, içeri girmelerine izin vermeyin; kendinize güvenli bir alan tanımlayın.
• Gerçek duygularınızı göstermemeye çalışın, onların yanında hep “poker yüzü”nüzü takının. Çünkü, yaşadığınız bütün içten duygularınızı size karşı kullanmaya kalkışabilirler.
• Güçsüz olduğunuz yanlarınızı onlara göstermeyin.
• Herhangi kişisel bir bilginizi ya da tasarılarınızı onlarla paylaşmayın.
• Etkileşimde bulunmak durumunda kaldığınızda, konuşmayı daha çok onların üzerine çekmeye çalışın.
• Söylediklerine pek inanmayın. İnandırıcı bir biçimde yalan söylüyor olabilirler.
• Kendinizi, daha alttaymış ya da borçluymuş gibi bir konuma ya da öyle bir duruma sokmayın. Bu kişilerin terapistleri, bu kişilerin yaşadıkları dünyayı nasıl algıladıkları, kendilerinin önemi ve kendilerine biçtikleri değer ile ilgili algıları üzerinde dururlar. Dünyaya ve kendilerine bakış açılarının istendik sonuçlar vermediğine ilişkin çıkarımlar yapmalarına, dolayısıyla bakış açılarını, tutum ve davranışlarını değiştirmelerinin daha iyi olacağını görmelerine yardımcı olmaya çalışırlar…