Belirsizliğe Katlanma
Yaşamda belirli olan tek bir şey vardır, o da belirsizliktir. Sürekli olarak beklenmedik birtakım olaylarla karşılaşırız ve yaşamımızda sürekli yeni birtakım değişiklikler olur. Yanıtlarını bulduğumuzu sandığımız bir aşamada, sorular değişir. Belirsizlikler, bir yandan da rahatsızlık verici durumlardır. Bizim için özellikle önem taşıyan durumlar için belirsizliğe katlanmak öyle kolay olmayabilir. Belirsizliğe katlanamıyor olmanın birtakım belirtileri vardır:
• Olası her soru’nun kesin bir yanıtının, olası her sorun’un tam bir çözümünün olması gerektiği beklentisi içinde olunur.
• Olası çözümün kesin bir sonuç vermesi gerektiği beklentisi içine girilir.
• Olma olasılığı düşük, istenmedik birtakım olaylar olacak diye sürekli bir kaygı duyulur.
• Sürekli olarak başkalarından güvence istenir.
• Belirsizlik, kötü bir şeyler olacağı biçiminde yorumlanır.
• Belirsizliğe katlanılamıyor olduğu için yapılacak işler sürekli ertelenir, yapılması gerekenler yapılmayabilir ya da karar vermek için, gereğinden çok başkalarının görüşlerine başvuruluyor olabilir.
• Olabilecekleri öngörememekten ötürü büyük bir sıkıntı duyulur.
• Nasıl sonuçlanacağını bilememek, katlanılamaz olarak düşünülür ve bu yüzden büyük bir gerginlik yaşanır.
• Sonucun kötü olacağını bilmenin, sonucu bilmeden yaşamaktan daha iyi olduğu düşünülür.
Belirsizliğe katlanamamakla baş edebilmenin ve bu yüzden duyulan sıkıntıdan kurtulabilmenin birtakım yolları vardır. Bunun için, öncelikle, –meli, -malı’larla dışa vurduğumuz dayatmalarımızdan kurtulmanız gerekir. Çünkü, dünya, olması gerektiği gibi değil, olduğu gibidir. Onu değiştiren, onunla başa çıkma biçimimizdir. Hiçbir olay, yalnızca biz öyle istediğimiz için öyle olacak değildir. Başka olasılıklara da açık olmamız gerekir.
Ayrıca, “Belirsizlik kabul edilemez” yaklaşımından uzaklaşarak, “Belirsizlik istendik bir durum olmamakla birlikte kabul edilebilir bir durumdur ve buna katlanılabilir” demeyi öğrenmek gerekir. Çünkü katlanamazlık algısı, katlanmayı daha da güçleştirir.
Yapılan bir yanlış, belirsizliği kötü bir sonuç doğacak olmasıyla denk tutmaktır. Böyle düşünülünce “Emin olamam, “O kişi, ben (ya da sevdiğim kişi) olabilir”, “Bu kabul edilebilir değil” ve “Bununla ilgili olarak bir üzüntü duymalıyım” yaklaşımında olunur. Ancak, belirsizlik kötü bir sonuç doğacağının bir göstergesi değildir. Sonuç iyi ya da kötü olabilir. Sözgelimi, bindiğimiz uçak düşebilir, ancak düşebilir olması düşecektir anlamına gelmez, böyle bir olasılık son derece düşüktür. Benzer biçimde, aldığımız piyango biletinde büyük ikramiyenin bize çıkma olasılığı da son derece düşüktür, ancak piyango biletleri de yok satar.
Belirsizliğe katlanamamanın yarattığı sıkıntı ve gerginlikten kurtulma çabası da baş etmeyi güçleştiren diğer bir etkendir. Bu duygu çok sıkıntı verici de olsa zamanla yükünü yitirecektir. Bu yüzden, belirsizliğe katlanamama algısından kaynaklanan sıkıntıdan kurtulma çabasıyla olmadık girişimlerde bulunmak yerine, bu sıkıntıyı da bir ölçüde doğal kabul edip gerekli diğer önlemleri almak gerekir.
Olumlu sonuç verebilecek diğer bir yaklaşım da, yaşanan an’a odaklanmaktır. Olası olumsuz gelecek senaryolarına odaklanmaktansa, yaşadığımız an’a odaklanacak olursak, belirsizlikle ilgili kaygı, korku ve kuruntularımızdan uzaklaşır ve düşüncelerimizi toparlayabiliriz. Bunun için, kendimizi sevdiğimiz bir etkinliğe kaptırabilir ve kendimizi bir akış yaşantısı içine sokabiliriz. Bir salgın sırasında, bulaş olasılığını düşürmek için insanlarla aramıza nasıl belirli bir uzaklık koymamız gerekiyorsa, kimi zaman kendi düşüncelerimizle de aramıza bir uzaklık koymamız ve kendimizden geçercesine yaptığımız başka etkinliklere odaklanmamız gerekir.
Aslında yine genel gerçek, “Değiştirebileceklerimiz için değiştirme gücüne, değiştiremeyeceklerimiz ve değiştirip değiştiremeyeceğimizi bilemeyeceklerimiz için katlanma gücüne ve bu ikisini birbirinden ayırt etmek için akıl yürütme (muhakeme) gücüne gerek olmasıdır”. “Siyah değilse beyazdır” düşüncesinden kurtulabilirsek, hiçbir şey yapmamaktansa, yapabileceklerimiz üzerine ve alabileceğimiz önlemler üzerine daha çok odaklanabiliriz.
Önemli bir konu da, “olabilirlik”le, “olasılık’”ı birbiriyle karıştırmamaktır. Sözgelimi, bir uçak yolculuğu yapacak olsanız ve “Uçak düşebilir mi?” diye soracak olsanız, doğru yanıt “Evet” olacaktır. Ancak, daha doğru soru olarak, “Bir uçağın düşme olasılığı nedir?” diye soracak olsanız, bilimsel yanıt “Çok düşük, işlek bir caddede karşı karşıya geçerken ezilme olasılığından çok daha düşük” olacaktır. Gerçek bilim, olasılıkları doğru değerlendirmektir.
Dolayısıyla, dünyayı, kendi anlam dünyamızda olması gerektiği gibi değil, olduğu gibi kabul etmeli, belirsizlikleri korkunçlaştırmamalı, belirsizliğin kötü bir sonuç doğuracağı algısından uzaklaşmalı, olumsuz gelecek senaryolarına takılı kalmaktansa yaşanan an’a odaklanmalı, belirsizliğe katlanamama algısının yarattığı sıkıntıdan olabildiğince kurtularak bilimsel açıdan her ne yapılması gerekiyorsa onu yapmaya çalışmalı ve gerekli önlemleri almalıdır. Yoksa, belirsizliğe katlanamama algısının yarattığı sağlıksız olumsuz birtakım duygular, gerekenleri yapmaktan bizi alıkoyabilir…