Kaygı
İnsanlar zaman zaman kaygı duyuyor olabilirler. Okulda ya da işyerinde bir sorunla karşılaşınca, bir sınava girmeden önce, yeni biriyle tanışma aşamasında, yeni bir topluluk içine girerken, önemli bir karar vermek durumunda kalınca kaygılı olunabilir. Ancak, kaygı (anksiyete) bozukluğu olarak adlandırılan durumlarda, sıradan günlük olaylar için bile, yoğun, aşırı ve sürekli bir kaygı ve korku duyulur. Çoğu zaman, birden başlayan ve birkaç dakika içinde doruğa ulaşan, yineleyici, çok yoğun kaygı ve korku dönemleri de olur ve bunlara panik atakları adı verilir.
Söz konusu kaygı ve panik duyguları, kişinin günlük etkinliklerini ve işlevselliğini bozar. Bu duyguları denetim altına almak çok güç olur ve bunlar uzun sürebilir. Bu gibi duyguları yaşamamak için birtakım yerlerden ve durumlardan kaçınılabilir ve buralardan uzak durmaya çalışılabilir. Belirtileri, daha çocukluk ve ergenlik yıllarında başlayabilir ve erişkinlik yıllarında da sürebilir.
Başlıca kaygı bozuklukları, yaygın kaygı bozukluğu, panik bozukluğu, toplumsal kaygı bozukluğu (sosyal fobi) ve özgül fobi diye adlandırılan durumlardır. Kişinin, birden çok kaygı bozukluğu bir arada bulunabilir. Kaygı, kimi zaman, özel bir tedaviyi gerektiren bedensel bir hastalık (örn. kalp hastalığı, diyabet, hipertiroidi gibi bir tiroid sorunu, KOAH ve astma gibi solunum hastalıkları) sonucu ya da uyuşturucu-uyarıcı bir madde kullanımı sonucu da ortaya çıkabilir.
Başlıca kaygı belirtileri arasında, sinirlilik, kolay kızma, huzursuzluk, daralma ya da gerginlik, sürekli bir tedirginlik, kuruntulara kapılma (kötü olasılıkları düşünerek üzülme; “Ya başaramazsam?”, “Ya hastalanırsam?” gibi “Ya –sa?” düşüncelerinden bir türlü kurtulamama), kötü bir şey olacakmış gibi bir duyguya kapılma, olabileceğin en kötüsü olacakmış gibi bir beklenti içine girme, belirsizliklere katlanamama, kalp atışlarında ve solunum sayısında artma, soluk alıp vermekte güçlük çekme ya da boğazında bir şey düğümlenmiş gibi hissetme, baş dönmesi ve sersemlik hissi duyma, terleme ve titreme, ağız kuruluğu ve terleme, ürperme ya da ateş basması, vücutta uyuşma ya da karıncalanma duyumları, kendini yorgun ve bitkin hissetme, yaptığı işe odaklanmakta güçlük çekme ya da duyduğu kaygının içeriğinden öte başka bir şey düşünememe, uykuya dalmakta güçlük çekme, mide-bağırsak sorunları yaşama, kaygılanmaktan bir türlü kendini alıkoyamama ve kaygıyı tetiklediği düşünülen etkenlerden bir an önce uzaklaşma isteği vardır.
Sürekli bir kaygı duymak, ruhsal çökkünlüğe (depresyona) ya da başka ruhsal hastalıklara, madde kullanımına, uykusuzluk çekmeye, sindirim ya da bağırsak sorunları yaşamaya, baş ağrıları ve süreğen ağrılar çekmeye, kas gerginliklerine, toplumdan uzaklaşmaya, okulda ya da işyerinde sorunlar yaşamaya ve yaşam niteliğinde düşme olmasına yol açabilir.
Kendinizi, kaygılanmaktan bir türlü alıkoyamıyorsanız ve yaşadığınız bu yoğun kaygı, yaptığınız işi, insan ilişkilerinizi ve yaşamınızın diğer önemli alanlarını olumsuz bir biçimde etkiliyorsa; yaşadığınız kaygıyı bir türlü denetim altına alamıyorsanız ve bundan ötürü büyük bir üzüntü duyuyorsanız, çökkünlük yaşıyorsanız ya da bu yüzden aşırı alkol ya da “sakinleştirici” ilaç kullanmaya başlamışsanız ya da artık “ölsem de bundan kurtulsam” demeye başlamışsanız ya da bir yakınınız bunlara benzer belirtiler yaşıyorsa, hiç zaman geçirmeden bir psikiyatriste ya da klinik psikoloğa başvurmalısınız…