Bağışlama
Bağışlamak (affetmek), öç alma gereksinimini bırakmak ve yaşanan acı ve gücenikliğin getirdiği olumsuz düşüncelerden ve duygulardan kurtulmak olarak tanımlanabilir. Bağışlamak, kendi kendimize verdiğimiz bir armağan olarak görülebilir.
Bağışlamanın aşamaları şunlardır:
- Çektiğimiz acıyı ve bizde yarattığı sıkıntıyı anlar ve bunu olduğu gibi kabul ederiz.
- Bu duyguları, bağırıp çağırmadan ya da karşı bir saldırıda bulunmadan, kimseyi incitmeden dışa vururuz.
- Bundan sonrası için, bize karşı başka haksız davranışlarda bulunulmasından kendimizi koruruz.
- Bağışlanacak kişinin bakış açısını ve öyle davranmasının nedenlerini anlamaya çalışırız. Duyduğumuz öfkenin yerine daha yumuşak duyguların almasına çalışırız. Kızmakta haklı olduğumuz gerçeği, öfkelenme duygusunun işlevsel olduğunu ya da bir yararının olacağını göstermez. Duyduğumuz öfkeyi beslememeliyiz.
- Kurduğumuz ilişkideki konumumuzla ilgili olarak önce kendimizi bağışlarız.
- Bundan sonra bu ilişkiyi sürdürüp sürdürmeyeceğimize karar veririz.
- Sözel olarak ya da yazarak bağışlama eyleminde bulunuruz. Kişi ölmüş ya da ulaşılabilir değilse bile, yine de duygularımızı bir mektup biçiminde yazıya dökebiliriz.
Bağışlamak ne değildir?..
- Bağışlamak, unutmak ya da olmamış gibi davranmak demek değildir. Anılarımızı denetleyemeyebiliriz, ancak ne’ye odaklanacağımız bize kalmıştır. Olan olmuştur ve biz, çektiğimiz acıyı yaşamayı bir yana bırakıp, çıkarılacak dersi çıkarmak durumundayız. Thomas Szasz, “Aptal insanlar, ne bağışlarlar, ne de unuturlar; saf insanlar, bağışlarlar ve unuturlar; akıllı insanlar, bağışlarlar, ancak unutmazlar” demiştir.
- Bağışlamak, yapılan davranışla ilgili olarak karşımızdaki kişinin özürünü uygun bulmak (yaptığı davranışı mazur görmek) demek değildir. Yapılanı doğru bulmasak bile bağışlayıcı olabiliriz.
- Bağışlamak, karşımızdaki kişinin bizi inciten davranışlarını sürdürmesine izin vermek demek değildir. Onun geçmişte yaptıklarına ya da gelecekte yapabileceklerine göz yummak demek de değildir.
- Bağışlamak bir duygu değildir. Bağışladıktan sonra herkes benzer bir içsel dinginliğe (iç huzuruna) kavuşacak demek değildir. Bağışlamak, daha iyi duygular yaşatacaktır, ama bunların niteliği ve derinliği kişiden kişiye değişecektir.
- Bağışlamak, barışmak da demek değildir. Bağışladığımız kişiyle barışıp barışmamak ya da aramıza bir sınır koyup koymamak verilecek ayrı bir karardır.
Bağışlamak tek bir kararla başlar, ancak orada bitmez. Bağışlamak bir süreçtir, bir yolculuktur. Bağışladığınızı düşünmüş bile olsanız, yaşadığınız acı, incinmişlik duygusu yine de zaman zaman aklınıza gelecektir. Dolayısıyla yalnızca bağışlamaya karar vermiş olmak kendi başına yeterli olmayabilir. Belki de, her gün, yeniden bağışlamanız gerekebilir. Zamanla bu giderek daha kolay olacaktır. Dolayısıyla bağışlamak yalnızca bir karar değildir, bir tutumdur, bunun bir zihin alışkanlığına dönüşmesi gerekir. Gerçekte bağışlamak, bağışlayacağımız kişiyle değil, kendi kendimizle kurduğumuz yeni bir ilişkidir.
Bağışlamak ve bırakmak öyle kolay yapılıverecek eylemler de değildir; ancak öcünü alıncaya dek, öç alma duygusunu sürdürmek, kin gütmek, bundan çok daha zordur; bizi yıpratır. Çünkü kin gütme duygusu taşımak, borçlu olmak gibidir, insana, ödenmesi gereken bir borcu var gibi hissettirir; kendi başına bir yük getirir. Bu süreci kolaylaştırmak için yapılabilecek birtakım girişimler vardır. Birini bağışlamakta güçlük çekiyorsanız, ona, yaşadığınız bütün duyguları belirten ve bunları neden artık yaşamak istemediğini açıklayan bir mektup yazın. Yazdığınız bu mektubu göndermek zorunda değilsiniz, daha sonra bu mektubu yırtıp atabilir ya da yakabilirsiniz. Bu mektubu yazmak bile yeterince bir boşalma ve arınma sağlayacaktır. Böylece, taşıdığınız aşırı “yük”ü sırtınızdan indirmiş olursunuz. Smedes’in belirttiği gibi “Bağışlamak, bir tutsağı salıvermek ve bu tutsağın da bizim kendimiz olduğunu bulmaktır”; bağışlamak, yeni bir başlangıç yapmak ve özgürleşmek demektir. Başkaları, bağışlanmayı hak etmiyor olabilirler, ancak biz, bağışlayarak, sağlayacağımız içsel dinginliği (iç huzurunu) hak ediyoruz.
Ancak, bağışlamak kişinin içinden gelmelidir. Kişi, bağışlamak için başkalarınca zorlanamaz. Bağışlayabilir ya da bağışlayamayabilirsiniz. Kimi zamanlar, bağışlamak öyle kolay olmayabilir. Gerçekten, içten içe bunu hissetmiyorsanız, bağışladığınızı söylemek boşunadır. Bağışlayamamasına karşın bağışladığını söylemeye çalışmak, kendi duygularına karşı gelmektir ve çökkünlüğe uğratabilir. Bu gibi durumlarda akılcı bir yaklaşım Oscar Wilde’ın yaklaşımı olabilir. Oscar Wilde, “Size kötülük yapanları bağışlayın, hiçbir şey onları daha çok kızdıramaz” demiştir; çünkü kimi insanlar (zehirli insanlar), kötülük yapmaktan, güçlerini kötüye kullanmaktan, başkalarını elinde oynatmaktan, kavgadan ve karşı bir tepki yaratarak, karşılarındakine yanlış yaptırmaktan beslenirler. Öç alma duygunuzu bir türlü bastıramıyor ve bir türlü bağışlayamıyorsunuz, olaya böyle bir bakış açısıyla da yaklaşabilir ve böylece çok akılcı bir biçimde “öcünüzü almış” olabilirsiniz. Marcus Aurelius, ne güzel söylemiş: “Öç almanın en iyi yolu, öç alınacak kişiye benzememektir”.
Bayramlar, birtakım duyguları daha yoğun yaşadığımız özel zamanlardır, bizim için yüklü olayları düşünmek ve bu gibi girişimlerde bulunmak için bize iyi bir fırsat yaratırlar. Bunu kullanabilirsiniz…
Bayramınız kutlu olsun, iyi bayramlar…
(Yanlışlıkla silinen bu yazımı yeniden paylaşıyorum…)