Kaygı Uyandıran Düşünceler
Kaygı uyandıran düşünceler, esneklikten yoksun, katı ve uçlarda yer alan, dayatmacı düşüncelerdir. Bunlar, sözgelimi, “Yaptığım sunumda çok iyi olmalıyım” gibi dayatmacı bir düşünceden köken alabilir; arkasından, “Yaptığım sunumda çok iyi olmazsam bu korkunç olur” gibi bir korkunçlaştırma düşüncesi gelebilir; bunun türevi olarak, “Yaptığım sunumda çok iyi olmamaya katlanamam” gibi katlanılamazlık algısına ilişkin bir düşünce gelebilir ve en sonunda bunların türevi olarak da, “Yaptığım sunumda çok iyi olamazsam, bu benim yetersiz biri olduğumu gösterir” gibi bir kendine değersizlik yükleme düşüncesi gelebilir. Burada kaygıya neden olan, söz konusu durumun kendisi değil, söz konusu durumla ilgili akılcı olmayan düşüncelerdir.
İnsanlar, gözlerini korkutan bir durumla karşılaştıklarında kaygı duyduklarını düşünürler. Oysa göz korkutucu bir durum, kaygı uyandırmak için gerekli, ancak yeterli bir koşul değildir. Gerçekte, insanların kaygı uyandıran kendi düşünceleri kaygı duymalarına neden olur, karşılaşılan olay bunun için yalnızca bir tetikleyicidir. İstenmedik kaygı duygusunu yaşamamak için de, benzer durumlardan kaçınılmaya çalışılır. Söz konusu durumlardan kaçınılması da, yaşanan duyguların arkasında yatan akılcı olmayan düşünceleri pekiştirerek onları daha da derinleştirir. Kaçınılmadığı ya da kaçınılamadığı durumlarda da güvenliğini sağlamaya dönük birtakım davranışlarda bulunulur. Sözgelimi, kişi kötü bir sunum yapmamak için yapacağı konuşmaya çok hazırlanır, ancak bu da kaygısını azaltmaz, çünkü gözünün korktuğu durumla ilgili olarak ve yeterli olup olamayacağına ilişkin belirsizlikle ilgili olarak akılcı olmayan düşüncelerini değiştirmediği için, yine duyduğu kaygıdan kurtulamaz.
Benlik alanıyla ilgili kaygı uyandıran düşünceler “-meliyim, -malıyım ya da -memeliyim ya da -mamalıyım, yoksa olumsuz bir sonuç doğar” denerek anlatılır. Benlik alanının dışında kalan kaygı uyandıran düşünceler ise, göz korkutucu durum gerçekten ortaya çıkarsa “Buna katlanamam” ya da “Bu korkunç olur” denerek anlatılır. Sözgelimi “Bayılacak olursam, bu benim yetersiz biri olduğumu gösterir ve buna dayanamam (katlanamam)” denebilir.
Kaygı uyandıran akılcı olmayan düşüncelerden kurtulmanın yolu da, doğacak olasılığın ne denli yüksek olduğunu kendi kendine sormaktan ve söz konusu durumun gerçekçi bir biçimde ele alınıp alınmadığını yeniden sorgulamaktan geçer. Gerçekçi bir biçimde sorgulanmıyorsa, nasıl daha gerçekçi bir bakış açısı kazanılabileceğini araştırmaktan ve akılcı düşünmekten geçer. Bunun için, kendi kendimize sormamız gereken beş temel soru vardır:
(1) Ortaya çıkmasından kaygılandığım durumun (olayın) olma olasılığı ne? (“Çok büyük bir olasılık olmasa gerek… Oysa, ortaya çıkma olasılığı çok daha yüksek olan başka birçok durum için kaygılanmıyorum, onlar için içimde bir kaygı ya da korku yok. Olma olasılığını abartıyor da olabilirim…”)
(2) Böyle bir durum ortaya çıkacak (böyle bir olay olacak) olsa bile, bunun üstesinden gelemez miyim? (“Sanıyorum üstesinden gelebilirim, kendi baş etme becerilerimi küçümsüyor olabilirim…”)
(3) Üstesinden gelemeyecek, baş edemeyecek bile olsam, sonuçlarına katlanamaz mıyım? (“Dünyanın sonu değil ya!.. Sonuçlarına katlanabileceğimi düşünüyorum. Katlanamam diye düşündükçe, katlanmamı güçleştiriyor olabilirim. ‘Pireyi deve yapıyor’ olabilirim…”)
(4) Kaygılanıp duruyor olmam, böyle bir durumun ortaya çıkma (olayın olma) olasılığını azaltıyor mu? (“Azaltmadığını ben de biliyorum. Üzerinde düşününce, sanki kaygılanmasam, istemediğim bir sonuç doğacakmış gibi, aralarında yanlış bir ilişki kurduğumu anlıyorum..”.)
(5) Dolayısıyla, kaygılanıp duruyor olmamın şu an için ne gibi bir anlamı var? Bir önlem almam gerekiyorsa alayım, alabileceğim bir önlem yoksa kaygılanıp durmayı bırakayım, çünkü bunun bir yararı olmadığı gibi, esenliğimi de (ruhsal iyilik durumumu da) bozuyor…