Duygusal Zeka
Duygusal zeka, (1) kişisel alanda, kendi duygusal durumunu ayırt edebilme, kendini doğru ortaya koyabilme, bağımsız olabilme, kendine saygı duyma ve kendini gerçekleştirme; (2) kişilerarası alanda, eşduyum (empati) yapabilme, toplumsal sorumluluk taşıma ve karşılıklı doyum sağlayan ilişkiler kurabilme; (3) uyum yeteneği alanında, sorun çözebilme, gerçeği doğru değerlendirebilme ve esneklik; (4) istenmedik olayları yönetebilme alanında, zora gelebilme ve dürtülerini denetleyebilme; (5) genel duygusal durum alanında ise mutluluk ve iyimserlik özelliklerini taşımaktır.
Duygusal zekanın kişisel alanı genellikle “iç benlik” olarak adlandırılır. Kişinin duygularıyla nasıl bir ilişkide olduğunu, kendisini ne denli iyi hissettiğini ve yaşamda ne yaptığını belirler. Bu alanda, duygusal durumunu ayırt edebilme, duygularını tanıyabilme, bunları birbirlerinden ayırt edebilme, bu duyguları neden hissettiğini bilebilme ve duygularının başkaları üzerinde yarattığı etkiyi görebilme anlamına gelir… Kendini doğru ortaya koyabilmek için üç koşula gereksinilir. Birincisi, duyguları dışavurmadan önce bunları doğru tanıyabilecek denli duygularının ayrımında olunmalıdır. İkincisi, hoşnutsuzluğu ve kızgınlığı, öfkelenme ve hiddetlenmeye dönüşmeyecek bir biçimde, yeterince dürtü denetimi sağlayarak gösterebilmeli ve isteklerini uygun bir biçimde ve uygun yoğunlukta dile getirebilmelidir. Üçüncüsü, kendi haklarını uygun bir biçimde savunabilmelidir. Bu, kendi karşı görüşlerini ve istekleri savunurken, başkalarının görüşlerine de saygı göstermek ve onların gereksinmelerine karşı ayrıca duyarlı olmak demektir… Bağımsızlık, düşünce ve eylemlerinde kendi kendini yönlendirebilmek ve kendi kendini denetleyebilmek, ayrıca duygusal bağımlılıklardan uzak durabilmektir. Bağımsız insanlar, önemli kararları tasarlarlarken ve bu kararları alırlarken kendilerine güvenirler. Bununla birlikte, kendileri için doğru kararları almadan önce başkalarının görüşlerine de başvururlar. Başkalarına danışmak bir bağımlılık göstergesi değildir. Bağımsızlık, kendi ayaklarının üzerinde durabilme becerisi olarak da tanımlanabilir. Eylemlerinin arkasında durabilmek ve bunların sorumluluğunu taşıyabilmektir. Kendi yaşamının sorumluluğunu taşımak, kendisi olabilmek ve kendi yönünü çizebilmek demektir. Her ne uğruna olursa olsun kabul görmeyi bekleyen ve kimseyi gücendirmemeye çalışan insanlar bağımsız olamazlar… Kendine saygı duyma, kendini özde iyi olarak kabul edebilme yetisi olarak tanımlanır. Kendine saygı duyma, kendini olduğu gibi sevebilmektir. Olumlu yönlerini görüp bunlara değer vermek, yanı sıra olumsuz yönlerini ve kısıtlılıklarını kabul etmek ve yine de kendini iyi hissetmektir. Güçlü ve güçsüz yanlarını bilmek ve yine de kendini olduğu gibi sevmektir… Kendini gerçekleştirme, yeterlik alanlarında başarı gösterebilmek, yeterliklerini yaşama geçirebilmektir. Anlamlı ve doyum sağlayan bir yaşam sürmeye yol açan amaçlarının olmasıdır. Eğlendirici ve anlamlı etkinlikler geliştirmeye istekli olmak, gerektiği gibi uzun erimli amaçlar için çalışmayı göze almak da gerekir…
Duygusal zekanın kişilerarası alanı, insanla ilgili, insana değgin becerilerdir. Bu alanda iyi bir işlevsellik gösteren insanlar, sorumluluk taşıyan, güvenilir insanlardır. Diğer insanlarla, değişik ortamlarda ve değişik koşullar altında, iyi ilişkiler kuran, doğru etkileşimlerde bulunan ve başkalarını doğru anlayan kişilerdir… Eşduyum (empati), başkalarının duygu ve düşüncelerinin ayrımında olma, onları anlama ve onlara değer verme yetisidir. Eşduyum, insanların hissettiklerinin ya da düşündüklerinin ne olduğuna, bu duygu ve düşüncelerin nasıl ve neden ortaya çıktığına karşı duyarlı olmaktır. Eşduyum sağlayabilmek demek, başkalarını duygusal açıdan okuyabilmek demektir. Eşduyum sağlayabilen insanlar, başkalarına özen gösteren, onlarla ilgilenen ve onları da düşünen insanlardır. Eşduyum, bir başkasının bakış açısını yargılamadan anlamak ve ters gelse bile buna anlayış göstermektir. Daha temel anlamında eşduyum, dünyaya başka bir insanın bakış açısıyla bakabilme yetisidir, herhangi bir durumda, bir başkasının ne düşünebileceğine ya da ne hissedebileceğine karşı duyarlı olmaktır… Toplumsal sorumluluk taşıma, toplumun, işbirliği yapmaya yatkın, katkıda bulunan ve yapıcı bir üyesi olduğunu gösterme yeteneğidir. Sorumluluk almayı, birtakım işleri başkaları için ve başkalarıyla birlikte yapmayı, başkalarını kabullenmeyi, vicdanına göre davranmayı ve toplumsal kurallara arka çıkmayı kapsar. Toplumsal sorumluluk taşıyan insanların toplumsal bilinçleri gelişmiştir ve bu insanlar başkaları için de tasalanır ve toplum yönelimli sorumluluklar alırlar. Kişilerarası duyarlıkları vardır ve başkalarını kabul edebilirler; yeteneklerini, yalnızca kendileri için değil, toplum için de kullanmaya açıktırlar… Karşılıklı doyum sağlayan ilişkiler kurabilme ve bunları sürdürebilme becerisi, yakınlık kurabilmeyi ve sevgi alıp vermeyi kapsar. Karşılıklı doyum demek, alma ve vermeyi de kapsayan, ödüllendirici ve eğlendirici, anlamlı toplumsal alış veriş demektir. Olumlu kişilerarası ilişki becerisi, başkalarına karşı duyarlı olmayı kapsar. Duygusal zekanın bu öğesi, başkalarıyla arkadaşça ilişkiler kurma isteğini içerdiği gibi, kurulan bu ilişkilerde kendini iyi ve rahat hissetmeyi ve toplumsal etkileşimlerle ilgili olarak olumlu beklentiler içinde olmayı da içerir…
Uyum yeteneği alanı, çok değişik zor durumları doğru değerlendirip, bunlara doğru tepkiler verebilme becerisiyle ilişkilidir. Bu alandaki başarı, sorunları kavrayabilmek ve etkin çözümler üretebilmek demektir. Aile içi sorunları ele alıp çözmeyi, toplumsal etkileşimlerdeki ve işyerindeki çatışmaları göğüsleyebilmeyi ve bunlara çözümler getirebilmeyi kapsar. Sorun çözebilme yeterliği, sorunları doğru tanıma ve tanımlayabilme ve etkin çözümler üretebilme becerisidir… Gerçeği doğru değerlendirme, kişinin yaşadıklarıyla, nesnel gerçekliğin birbirini tutup tutmadığını ayırt edebilme becerisidir. Gerçeği değerlendirmek için, hemen o sırada, içinde bulunulan duruma karşı duyarlı olmak gerekir. Gerçeği değerlendirme, en yalın anlatımıyla, nesnel olarak bakabilmektir; hissettiği, istediği ya da korktuğu gibi değil… Kişinin, bunu yapabilmesi için, duygularını, algılarını ve düşüncelerini doğrulayacak nesnel kanıtları araştırması gerekir… Gerçeği değerlendirebilmek için dış dünyadan kaçmamak, hemen o sırada, içinde bulunulan duruma karşı duyarlı olmak, ayrıca algılarda ve düşünce süreçlerinde açık seçik ve anlaşılır olmak gerekir. Yalın bir anlatımla gerçeği değerlendirme, hemen o sırada, içinde bulunulan durumu doğru kestirmek, doğru değerlendirmek, nesnel bir değerlendirme yapmak demektir… Esneklik, kişinin, düşüncelerini, duygularını ve davranışlarını, değişen durumlara ve koşullara uyarlayabilme becerisidir. Esnek insanlar, katı bir tutum takınmayan, çevik ve değişmeye yatkın kişilerdir. Elde ettikleri yeni kanıtlar, onların yanılgı içinde olduğunu gösterdiğinde, görüş ve düşüncelerini değiştirebilirler. Genellikle değişik görüşlere ve bakış açılarına, yönelimlere, yollara ve uygulamalara açıktırlar ve bunları hoşgörebilirler. Düşüncelerini ve davranışlarını değiştirebilme yeterlikleri rastgele ya da düşüncesizce, gelip geçici ve değişken değildir, çevrelerinden aldıkları geri bildirimle uyumludur. Böyle bir yeterlikten yoksun kişiler, katı olma ve ayak direme eğilimi gösterirler. Yeni durumlara uyum sağlayamazlar ve karşılarına çıkan yeni fırsatlardan yararlanamazlar…
İstenmedik olayları yönetebilme alanı, yıkılmadan, çökmeden, dağılmadan, parçalanmadan, denetimini yitirmeden ya da bitip tükenmeden istenmedik olaya karşı koyma, buna dayanma, göğüs germe ve direnme becerisiyle ilişkilidir. Bu alanda başarı gösterebilmek için genellikle sakin kalmak ve dürtüsel davranmamak gerekir, ayrıca zor altında kalındığında baş edebilmeyi bilmek gerekir. İstenmedik olayları yönetebilme alanı, olumsuz olaylara ve zor koşullara, etkin karşı bir tutum takınarak, bedensel ya da duygusal belirtiler geliştirmeksizin göğüs gerebilme becerisidir. Dürtü denetimi, insanın içinden gelen belirli bir dürtüsüne, itkisine ya da eyleme geçme eğilimine karşı durabilme ya da bunları geciktirebilme becerisidir. Dürtü denetimi, öfke ve saldırganlık dürtülerini tanımayı ve sakin kalmayı, ayrıca öfkeli, saldırganca, düşmanca ve sorumsuz davranışları durdurmayı gerektirir. Dürtüsel insanlar, çalkantılı, düşünmeden davranan, davranışlarının sonuçlarını öngöremeyen sabırsız insanlardır. Dürtülerini etkin bir biçimde denetleyebilen insanlar, tepkisel yanıt vermek yerine önce düşünürler. Böylece değişik seçenekleri göz önünde bulundurmak için kendilerine zaman tanımış olurlar ve hangi tepkilerinin ne gibi sonuçlar doğurabileceğini kendi içlerinde tartarlar. Bu da, daha akılcı bir karar verme sürecine ve sorumluluğu alınabilecek birtakım davranışların ortaya çıkmasına neden olur.
Duygusal zekanın genel duygusal durum alanı, yaşama nasıl bakıldığıyla ve kişinin kendi kendine ve çevresindekilere nasıl bir “tat verdiği” ve yaşadığı genel doyum ya da doyumsuzluk duygularıyla ilişkilidir. Mutluluk, yaşamından doyum bulabilme becerisidir, kendinden ve çevresindekilerden “tat alma” ve eğlenebilme becerisidir. Mutluluk, benlik doyumu, genel bir yaşam sevinci ve yaşamdan zevk alma bileşenlerinden oluşur. Mutlu insanlar çoğu zaman kendilerini iyi hissederler. Mutluluk, sevinç içinde olmayı ve istekli davranmayı kapsar. İyimserlik ise, yaşamın daha aydınlık yanına bakma ve terslikler olsa bile olumlu tutumunu sürdürebilme becerisidir. İyimserlikte, kişinin yaşama yaklaşımında hep bir ölçüde umut olduğu varsayılır. Günlük yaşama olumlu bir yaklaşımdır. İyimserlik, her ne olursa olsun, her şeyin yolunda gideceği beklentisinde olmak demek değildir. Böyle bir eğilim gerçeği doğru değerlendirememek demektir ve olaylarla baş etmede kişinin payına düşeni görmezden gelmesiyle sonuçlanır. Çünkü göğüslenmesi gereken olası zor durumlarla ilgili gerçeklerin görülmesini engeller. Oysa gerçek iyimserlik, özellikle kişisel engellenmişlikler yaşarken, kişinin kendisi ve çevresindeki dünyayla ilgili “yıkıcı” düşünceleri düşünmekten uzak durabilmeyi başarma becerisidir.