Düşünsel ve Duygusal Etkileşim
Bilişsel psikolojiler ve bilişsel davranışçı psikoterapiler daha çok düşünce içeriğinin değişmesiyle ilgilenirler. Bilişsel (düşünsel) ve duygusal etkileşim üzerinde odaklanırlar ve insanların yaşadıkları duyguların nedenleri üzerinde dururlar.
İlkeleri şunlardır:
• İnsanların duygularının en önemli belirleyicisi biliş, diğer bir deyişle düşüncedir. Yalın bir deyişle “Ne düşünüyorsak onu hissederiz”. Bizim, kendimizi, iyi ya da kötü hissetmemizi belirleyen, olaylar ya da diğer insanlar değildir; biz öyle düşündüğümüz için öyle hissederiz. Dünyayı, olduğu gibi değil, olduğumuz gibi görürüz ya da nasıl görmeye koşullanmışsak ya da koşullandırılmışsak öyle görürüz. Dolayısıyla, hiçbir durum, genel geçer bir biçimde, “gerçeklik” ya da “gerçeklik değil” diye nitelendirilemez. Bu, söz konusu durumla ilgili olarak ne düşündüğümüze bağlıdır. Kendi gerçekliğimizi kendimiz yaratırız. Diğer bir deyişle, “İnsanlar gördüklerine inanmazlar, inandıklarını görürler”. Ne olup bitiyorsa bu bizim bilişsel (düşünsel) dünyamızda olup biter. Gösterdiğimiz duygusal tepkilerin doğrudan sorumlusu bizim algılarımız, daha doğrusu, algılarımıza ilişkin kendi değerlendirmelerimizdir. Dünya bir aynadır, ne düşünüyorsak dışarıda da onu görür, onu yaşarız. Bakış açımızı değiştirirsek, gördüklerimiz de değişir.
• Ruhsal rahatsızlıklarımızın başlıca belirleyicisi işlevsel olmayan düşünce biçimimizdir. İstemediğimiz bir sonuçla karşılaşıyorsak, yanlış bir düşünceyle yola çıkmışız demektir. İşlevsel olmayan düşünce biçimi, abartma, aşırı yalına indirgeme, aşırı genelleme, mantıksız, geçersiz varsayımlarda bulunma, yanlış çıkarımlar yapma, salt iyi ya da salt kötü, salt doğru ya da salt yanlış gibi saltçı (esneklikten yoksun, keskin, “dogmatik”) düşünce ile kendini gösterir.
• Yaşadığımız sıkıntı, akılcı olmayan düşünce biçimimizden kaynaklanıyorsa, yaşadığımız sıkıntıyla başa çıkmanın başlıca yolu da düşünce biçimimizi değiştirmektir. Başımıza gelenlerle ilgili olarak dış güçleri suçlayacak olursak, bütün gücümüzü yitirmiş oluruz. Sorumluluk almamız gerekir. Sorumluluk almak demek, herhangi bir durumda birden çok seçeneğin olduğunun ayrımına varmak, aralarından birini seçebileceğini bilmek demektir. Başımıza gelenleri denetleyemeyebiliriz, ancak gösterdiğimiz tepkileri denetleyebiliriz. Bizim dışımızda hiçbir güç, düşüncelerimizi ya da tepkilerimizi denetleyemez. Soruna bakış açımız, sorunun kendisidir. Nasıl düşünüyorsak, öyle ele alırız. “Belimizi büken, taşıdığımız yük değil, onu nasıl taşıdığımızdır.”
• Hem kalıtsal, hem de çevresel etkenleri kapsayan birçok etken, akılcı olmayan bir biçimde düşünmemize yol açabilir. Akılcı olmayan yerleşik düşüncelerin böylesine yaygın olmasından anlaşılacağı üzere, bu tür düşüncelere kolaylıkla inanma eğilimimiz vardır; öte yandan, içinde yaşadığımız kültür de, çoğu zaman, bu yerleşik düşüncelerin özgül içeriğini destekliyor gibi görünmektedir. Yanlışlarımızın ilk ve başlıca nedeni, geçmişte edindiğimiz önyargılardır. Einstein’ın söylediği gibi, “Önyargıları yıkmak, atomu parçalamaktan daha güçtür”.
• Gösterdiğimiz davranışların üzerinde, geçmişin etkilerden çok bugünün etkileri vardır. Bir ruhsal bozukluğun ortaya çıkmasında kalıtımsal ve çevresel etkenler önemli oluyorsa da, bunların neden süregidiyor olduğunu anlamamızı sağlayacak olan bu etkenler değildir. Genellikle insanlar, sürekli olarak kendi kendilerini düşünsel olarak “zehirleyerek” ruhsal rahatsızlıklarının sürmesini sağlarlar. Her nasıl elde edilmiş olurlarsa olsunlar, akılcı olmayan düşüncelere bağlanıp kalmak, ruhsal rahatsızlıklarımızın başlıca nedenidir. Dolayısıyla insanlar, geçmişteki düşüncelerini yeniden değerlendirirlerse ve bugün bunlardan kurtulurlarsa, bugünkü işlevsellikleri çok daha değişik olacaktır. Yaşam, yalnızca geriye dönük olarak anlaşılır, ancak ileriye dönük olarak yaşanır.
• Hiç kolay olmasa da, yerleşik düşünceler değiştirilebilir. Akılcı olmayan düşüncelerin değiştirilmesi, bunları tanımayı, üzerine gitmeyi ve bakış açısını değiştirmek için etkin ve sürekli bir çaba göstermeyi gerektirir; böylece yaşanan ruhsal sıkıntı da azalır…