Gönül Borcu Duyma
Gönül borcu duymak (minnettarlık, şükran duymak, şükretmek), gündelik kullanımıyla, kişinin kendisine yapılan bir iyiliğe karşı duyumsadığı borçluluk duygusu, kendini borçlu sayma olarak tanımlanır. Bilimsel bakış açısından ise, bu bir tutumdur, bir duygudur, ahlaki bir değerdir, bir erdemdir, bir alışkanlıktır, bir güdüdür, bir baş etme tepkisidir, bir kişilik özelliğidir, hatta bir yaşam biçimidir. Gönül borçluluğu hoş bir duygudur. Kendimizi iyi hissetmemize yol açar. Aynı zamanda bizi isteklendirir (motive eder). Kendimizi gönül borçlusu (minnettar) olarak hissettiğimiz zaman, gördüğümüz iyiliği başkalarıyla da paylaşmak isteriz.
Gönül borçluluğunun iki evresi vardır. Bunlardan birincisi, bize yapılan iyiliği görmektir. Bu, bir anlamda, yaşama ve yaşamaya onay vermektir. Yaşamın iyi olduğunu ve yaşamaya değer olduğunu belirtmektir. İkincisi, yapılan iyiliğin, büyük ölçüde dışarıdan kaynaklandığını ayırt etmektir. Gönül borçluluğunun öznesi, bir başkası ya da başkalarıdır. İnsanlar, bir başkasına ya da başkalarına, yaradılışlarına, doğaya karşı gönül borcu duyabilirler; ancak hiçbir zaman kendilerine gönül borcu duymazlar. Gönül borçluluğunu diğer duygulardan ayıran başlıca özellik budur. İnsan, kendisini beğenebilir, kendisini sevebilir, kendisinden hoşnut olabilir; ancak kendisine bir gönül borcu olmaz, kendisine bir gönül borcu duymaz.
Bu açıdan bakıldığında, gönül borçluluğu, bir duygu olmanın da ötesindedir. Bir iyilik yapılmıştır; bu iyilik, bir ölçüde de olsa bir özveride bulunularak, istenerek yapılmıştır ve yapılan bu iyiliğin bir değerinin olduğu düşünülmektedir. Burada örtük bir alçakgönüllülük de vardır. Burada, başkalarının katkısı olmasa, olduğumuz kişi ya da olduğumuz yerde olamayacağımız düşüncesi vardır.
Yapılan çalışmalar, gönül borcu duyan (şükreden, minnettar olan) kişilerin sevinç, coşku, sevgi, iyimserlik ve mutluluk gibi olumlu duyguları daha çok yaşadıklarını; içerleme, gücenme, alınma, dargınlık, kin besleme gibi yıkıcı duyguları pek yaşamadıklarını göstermiştir. Bu kişilerin, günlük yaşamın zorlanmalarıyla daha kolay başa çıktıkları, örselenmeler karşısında ruhsal açıdan daha dayanıklı oldukları, hastalıklarından daha kolay iyileştikleri ve genelde daha sağlıklı oldukları bulunmuştur. Yine, bu kişilerin, ilişkilerinin daha iyi olduğu, kendilerini daha bağlantılı hissettikleri (aidiyetlerinin daha yüksek olduğu), daha sevgi dolu ve daha verici oldukları bulunmuştur. Ayrıca, “iyi”nin daha çok ayrımında oldukları ve yaşamdan daha çok zevk aldıkları saptanmıştır.
Sonuç olarak, gönül borcu duyan kişiler, yaşamlarında olan iyi şeylerin ayrımında olurlar ve bunlar için şükran duyarlar, minnettar olurlar; dolayısıyla, bu yaşantıları da onları daha mutlu eder.