Kırılma, incinme, engellenme, gözdağı verilmesi gibi bir durum karşısında gösterilen saldırganca duygusal tepkiye, ölçüsüz kızgınlığa öfke adı verilir.
İnsanlar aynı olaylara değişik tepkiler verebilirler. Aynı duruma, değişik zamanlarda, değişik tepkiler de verebilirler. Çoğu zaman, olaylara yüklediğimiz anlam, bunlara ilişkin yerleşik düşüncelerimiz, bizim birtakım duygular hissetmemize neden olur. Öfke duymamıza yol açan, başkaları değil, biz kendimiziz; olaylar değil, olaylara yüklediğimiz anlamdır. Dolayısıyla yerleşik düşüncelerimizin bir sonucu olarak ortaya çıkan duygularımızın sorumluluğunu almamız, öfkeyle baş etmemizin ilk adımıdır.
İnsanların kızmalarına, öfkelenmelerine, çileden çıkmalarına, köpürmelerine, tepelerinin atmasına, “kudurma”larına ve kimi zaman saldırıda bulunmalarına, üstelik başkalarını öldürmeye kalkmalarına neden olan akılcı olmayan dört yerleşik düşünce vardır. Bunlar:
- “İnsanların bana, böyle düşüncesiz ve haksız davranışlar göstermeleri ne korkunç!”
- “Bana böyle davranmalarına katlanamam!”
- “Bana böyle kötü davranamazlar, davranmamalıdırlar!”
- “Bana böyle kötü davrandıkları için, onlar, iyi yaşamayı hak etmeyen, cezalandırılmaları gereken aşağılık, alçak insanlardır!”
Bir erişkin olarak bilinçli seçimler yapabiliriz. Düşüncelerimizi, görüşlerimizi, tutumlarımızı, davranışlarımızı ve eylemlerimizi denetleyebiliriz. Kendi kendimize ne söylediğimize bağlı olarak yaşamınızı büyük ölçüde denetleyebilir ve düzenleyebiliriz, yeter ki üzerinde yeterince çalışalım…
İnsanların yerleşik düşüncelerinin bir bölümü, çocukluk dönemlerinde edindikleri ve daha sonra erişkinlik dönemlerinde bırakamadıkları birtakım görüşlerden köken alır. Ancak insanların çarpık düşünmeye ilişkin yaratıcı bir yetenekleri de vardır.
Genellikle, kaygı, kendimizle ilgili, akılcı olmayan yerleşik düşüncelerimizden köken alırken; öfke, başkalarıyla ilgili, akılcı olmayan yerleşik düşüncelerimizden köken alır.
Kendimizi, üç temel dayatmayla sıkıntıya sokmuş oluruz: “Ben, kesinlikle daha iyi bir iş çıkarmalıyım!”, “Diğer insanlar her zaman iyi davranmalılar!” ve “Koşullar her zaman benim istediğim gibi olmalı!” Gereksiz yere kızgın, öfkeli, kaygılı ya da çökkün olmak için, isteklerimizi saltık (mutlak) gereksinmelere, yeğlemelerimizi dayatmalara ve direnmelere, görece dileklerimizi zorunluluklara dönüştürüyor olabiliriz. İnsanların çoğu sorunu, içsel dayatmalarla ilişkili değilken, ruhsal sorunları genellikle böyle düşünmelerinden ve davranmalarından kaynaklanır.
Öfke, hiddet ve güceniklik duygularını ortadan kaldırmak için dayatmalardan uzak durmak ve korkunçlaştırmayı bırakmak gerekir. Değişik birçok yolla dayatmalarımız ve olayları korkunçlaştırdığımız olur. Başımıza gelen herhangi bir durumun korkunç olduğunu ve böyle olmaması gerektiğini (böyle olmamak “zorunda” olduğunu) kendi kendimize söylersek, ardından akılcı olmayan diğer birtakım düşünceler doğar. Bunlardan biri, “Buna dayanamam” ya da “Buna katlanamam” algısıdır. Böyle bir korkunçlaştırma şu tür deyişlerle kendini gösterir: “Bana haksız davranamazsın (davranmamak zorundasın), ancak böyle davranıyorsun; bana böyle davrandığında, ben buna katlanamam (buna dayanamam, buna gelemem).
İnandığımız herhangi bir düşünceye inanabildiğimiz gibi, inanmaya karşı da koyabiliriz. Olan biteni, başınıza gelenleri büyük ölçüde denetleyemeyebiliriz, ancak bunlara ne anlam yükleyeceğimizi, bunlarla ilgili olarak ne düşüneceğimizi denetleyebiliriz. Başkalarının davranışlarının haksız olduğu yargısına varsak bile ve bize kötü davranıldığı herkes tarafından kabul edilse bile, yapılanlara tepki olarak yeni birtakım düşünceler geliştirebiliriz:
- “Hiç hoşuma gitmeyecek olsa da bu haksızlığa dayanabilirim.”
- “Bu, oldukça kötü, ancak korkunç bir şey de değil.”
- “Bana haksız davranmamalarını yeğlerdim, ancak böyle davranmak ‘zorunda’ olmadıklarının da ayrımındayım.”
- “Alçak ya da aşağılık insanlar değiller, ancak insanların bana karşı, zaman zaman, alçak davranışlar sergiledikleri oluyor.”
Bu deyişleri, kendi iç konuşmamızda, kendi kendimize söyleyecek olursak öfkemizi denetim altına alabiliriz.