Başkalarını Mutlu Etmeye Çalışan Kişi
Sürekli kendinden verip başkalarını mutlu etmeye çalışan insanlar, başkalarını mutlu edebilmek için, her ne gerekiyorsa yapmaya hazır olan insanlardır. Düşünceli, yardımsever ve iyiliksever olmak, iyi birtakım insan nitelikleri olsa da, bu konularda aşırıya kaçmak, insanı duygusal açıdan tüketebilir, yaşamda zorlanmasına ve sürekli bir kaygı duymasına yol açabilir.
Sürekli kendinden verip başkalarını mutlu etmeye çalışma tutumu, başkalarının gereksinmelerini, kendi gereksinmelerinin önüne geçirmek anlamına gelir. Bu gibi insanlar, hep başkalarına uyum sağlamaya çalışırlar ve çoğu zaman çok düşünceli, çok uzlaşmacı ve çok yardımsever olarak görülürler. Ancak, sürekli kendinden verip başkalarını mutlu etmeye çalışma tutumu gösteren insanlar, kendi haklarını savunmakta güçlük çekerler; dolayısıyla, bu aşırı vericilik ya da kendini önemsemezlik yaklaşımı, başka birtakım sorunlara yol açar. Bu kişiler, insan ilişkilerini sürdürebilmenin tek yolunun “vermek”, başkalarından “onay almak” ve “kabul görmek” olduğunu düşünürler. Bu tutum, depresyon ve kaygı bozuklukları, çekingen kişilik bozukluğu, bağımlı kişilik bozukluğu ve sınırda (borderline) kişilik bozukluğunun bir belirtisi de olabilir.
Sürekli kendinden verip başkalarını mutlu etmeye çalışma tutumu gösteren insanların ortak birtakım özellikleri vardır. Bu kişilerin,
• Benlik saygıları düşüktür
• Başkalarının kendileriyle ilgili olarak ne düşündüğü ile aşırı ilgilidirler
• İnsanların hep kendilerini sevmesini isterler ve ancak başkaları için yaptıklarıyla kabul göreceklerini düşünürler
• “Hayır” demekte güçlük çekerler ve “hayır” dediklerinde kendilerini suçlu hissederler
• İnsanlara karşı çıkarlarsa, kaba ya da bencil olarak değerlendirilecek olmaktan korkarlar
• Katılmadıkları konularda bile uzlaşmacı bir tutum izlerler ya da hiç yapmak istemeyecekleri davranışları bile, başkaları için, onların gönlü hoş olsun, onlar kırılmasın, onlar gücenmesin diye yaptıkları olur
• Başka türlü düşünüyor olsalar bile, insanlarla benzer görüşteymiş gibi davranırlar
• Hep özür diler bir konumdadırlar ve hep alttan alırlar
• Kendi suçları olmasa bile suçu üstlendikleri olur
• Hep başkaları için bir şeyler yapıyor olmalarından ötürü kendilerine zaman ayıramazlar, bu yüzden bir tükenmişlik yaşarlar
• Başkaları için bir şeyler yapabilmek için kendi gereksinmelerini hep gözardı ederler, bu yüzden ruhsal çökkünlük yaşarlar
Sürekli kendinden verip başkalarını mutlu etmeye çalışma tutumunu bırakabilmek için, önce, neden böyle davranıldığını anlamak gerekir. Nedenlerden biri, benlik saygısının düşük olması olabilir. İnsanlar, kendi istek ve gereksinmelerine değer vermedikleri için böyle davranıyor olabilirler. Özgüvenleri olmadığı için, başkalarından kabul görmeye gerek duyuyor olabilirler; ancak başkaları için bir özveride bulunurlarsa kabul göreceklerini düşünürler. Ayrıca, kendilerine güvenleri olmadığı için, başkalarını mutlu etmek adına bir şey yapmadıkları sürece sevilmeyeceklerini düşünürler. Geçmişte kötü birtakım olaylar atlatmış ya da ruhsal örselenmeler yaşamış olmanın da burada bir önemi olabilir. Benzer olayları yeniden yaşamamak için böyle davranıyor ve alttan alıyor olabilirler. Öte yandan, bu kişiler, ancak başkalarını mutlu ederek, kendilerini yararlı ve değerli buluyor olabilirler.
İnsanları mutlu etmeye çalışmak kötü bir tutum değildir. İnsanın sevdikleri için kaygılanıyor olması ve onları önemsiyor olması da istendik ve beklendik bir tutumdur. Ancak, düşük benlik saygısını ödünlemek için başkalarının onayı alınmaya çalışılıyorsa ya da kendi esenliği gözardı edilerek, başkalarının mutluluğu için çalışılıyorsa, artık bu bir sorun olmaya başlamıştır denebilir.
Kişi, bütün zamanını başkalarının mutluluğuna adıyorsa ve sürekli bir onaylanma ve kabul görme gereksinmesi içindeyse, içten içe bir düş kırıklığı yaşama ve öfke duyma, sürekli bir kaygı taşıma, tükenmişlik yaşama ve kendi isteklerini erteleme gibi, kendi içinde de birtakım sorunlar yaşıyor olabilir.
İyi olmak ve iyi davranmakla, sürekli kendinden verip başkalarını mutlu etmeye çalışmak arasında önemli bir ayrım vardır. İnsanlar, kendilerini iyi hissetmek için, yardımcı olmak için, bir iyilik yapmak için iyi davranıyor olabilirler. Ancak sevilmeyecek ya da dışlanacak olma korkusuyla “hayır” denemiyorsa ve sürekli uzlaşmacı bir tutum sergileniyorsa, bu sağlıklı bir durum değildir.
Bunun önüne geçmenin birtakım yolları vardır:
• Kendi sınırlarını bilmek, başkalarına açık sınırlar koymak ve bunlara göre davranılmasını istemek gerekir. Kişinin, ne istediğiyle ilgili olarak açık olmasında yarar vardır. İnsanların aşırı birtakım beklentileri olursa, bunların karşılanamayacağının onlara bildirilmesi gerekir.
• Birden bir değişiklik yapmak güç olabilir, dolayısıyla küçük adımlarla başlamak gerekir. Sıradan birtakım isteklere “hayır” denerek, sıradan birtakım olaylar için görüşlerini belirterek ya da gereksindiği bir konuda istekte bulunarak başlanabilir. Atılan her adımda, kişinin özgüveni artacaktır.
• Amaçlarını ve önceliklerini iyi belirlemek gerekir. Kime yardımcı olunmak istenmektedir? Ne gibi amaçlara ulaşılmak istenmektedir? Önceliklerini bilmek, içsel gücünü ve zamanını ne için harcayacağını belirlemeye yardımcı olur. Yoksa, insanın, her konuda, başkalarına yararlı ve yardımcı olabilmesi olanaklı değildir.
• İnsanlar, bir yardım ya da bir iyilik yapılmasını istediklerinde, bunun üzerinde düşünmek için bir zaman istenebilir. Hemen “evet” demek insanı zorda bırakabilir. Karar verme aşamasında da, bu yardımın ya da iyiliğin gerçekten yapılmak istenip istenmediği, yapılacak yardımın ya da iyiliğin ne denli zaman alacağı, bunu yapmak için zamanının olup olmayacağı gibi sorulara yanıt bulunabilir.
• Değerlendirilmesi gereken diğer bir konu da, insanların iyi niyeti kötüye kullanmaya çalışıp çalışmadıklarıdır. İnsanların, “hayır” denemeyeceğini bildikleri için, her türlü istekte bulunabileceklerini düşünme olasılıkları vardır. Böyle bir düşünceye kapılınırsa, açık ve kararlı bir tutumla, yardımcı olunamayacağı söylenmelidir.
• “Hayır” denecek olduğunda, bunu dolaysız bir biçimde söylemeli ve birtakım özürler bulmaya çalışılmamalıdır. Özür bulmaya çalışılırsa, insanlar, bulunan özürün açıklarını bulmaya çalışılabilirler ya da bulunan özüre göre isteklerinde bir uyarlama yapmaya kalkışabilirler. Bu yüzden, kararlı bir tutumla “hayır” denmeli ve bu “hayır”ın gerekçesiyle ilgili olarak gereksiz birtakım ayrıntılara girilmemelidir.
• Sağlıklı ve güçlü ilişkiler, “karşılıklılık” ilkesine dayanır. Yanlardan biri sürekli veriyor, diğeri alıyorsa, bu ilişki sağlıklı bir biçimde yürümeyecek demektir.
• Düşünceli, yardımsever ve iyiliksever olmayı bırakmak gerekmez. Bunlar, sağlıklı insan ilişkileri kurabilmek için gerekli özelliklerdir. Ancak, burada önemli olan, bunların yapılma nedenidir. Yalnızca, başkalarından kabul görmeyecek ya da dışlanacak olma korkusuyla, bu gibi tutumlar sergileniyorsa, bunlar sağlıklı tutumlar olmaktan çıkar. Ayrıca, bir insanın, her ne yaparsa yapsın, kendini herkese beğendirmesi de olanaklı değildir…