Değişme
Karşımızdaki kişiyi nasıl değiştirebiliriz? Sıklıkla sorulan bu soruya verilecek yanıt çok yalındır. Biz, kimseyi değiştiremeyiz; kimse de, kimseyi değiştiremez. Ancak, başkalarının birtakım tutum ve davranışlarını değiştirmesine yardımcı olabiliriz, aracı olabiliriz ya da onlarda bir değişme isteği uyandırabiliriz. Karşımızdaki kişinin, birtakım istenmedik tutum ve davranışlarını (bağımlılıklarını ve sağlığa aykırı birtakım tutumlarının yanı sıra depresyon ve kaygı bozuklukları gibi durumlarda gösterdikleri tutum ve davranışlarını) değiştirmesine yardımcı olmanın ana ilkeleri şunlardır:
• “Akıl vermek” ya da ders vermeye kalkışmak değişmeyi sağlamaz; çünkü insanlar, kendi düşüncelerine daha çok inanırlar, kendi düşüncelerine daha çok güvenirler. Değişme, bir “dayatma” ile değil, kişinin “aklına yatma”sı ile gerçekleşir.
• Değişmek için, kişinin kendisinde bir istek uyanması gerekir. Kişi, kendisi istekli olmadıkça değişmek istemez ve değişmez.
• Değişmek için, kişinin, kendi değişme gerekçelerini kendisinin bulması ve bunları dile getirmesi gerekir. Kendisini konuşurken duyması gerekir. Kişi, konuştukça kendisini daha çok bulacaktır.
• Dolayısıyla, kişide değişme isteği uyandırmak için ve kendi değişme gerekçelerini kendisinin bulması için, onunla iletişimde daha çok dinlemede kalmak ve kendi kendisini bulmasına yardımcı olmak gerekir. Çünkü, Nietzsche’nin söylediği gibi, “Neden’i olan, nasıl’a katlanır”. Diğer bir deyişle, kişinin, değişmenin sancılı yolculuğuna girebilmesi için, değişecek olmasının kendince haklı nedenlerini çok iyi bulmuş ve bunları içselleştirmiş olması gerekir. Hiç kimse, başkası ona değişmesini söylediği için değişmez. İnsanlar, başkalarının kendilerine söylediklerini yapmaya değil, kendilerinin, kendi kendilerine söylediklerini yapmaya daha eğilimli olurlar.
• Karşımızdaki kişinin değişmesine yardımcı olabilmemiz için, onunla iyi bir ilişki kurmamız, yaptıklarıyla yüzleştirmek yerine iyi bir işbirliği içinde olmamız gerekir; bunun da olmazsa olmaz koşulu, ona ve onun düşüncelerine saygı duymak ve saygı göstermek ve kurulan iletişim ortamında kendisini güvende hissetmesini sağlamaktır. Kişinin yaşamını onun bakış açısından anlamak ve eşduyum (empati) yapmak gerekir.
• Kimse, karşısındakini kötü hissettirerek (yüzleştirerek, eleştirerek, yargılayarak, kınayarak, suçlayarak, damgalayarak, küçümseyerek, aşağılayarak, değersizleştirerek, bilgiçlik ya da üstünlük taslayarak, baskın çıkmaya çalışarak, ezerek vb.) değişmesine yardımcı olamaz. Kişide değişme isteği uyanması için, öncelikle kendisine ve kendi görüşlerine değer verildiğini görmesi, öncelikle kendisini iyi hissetmesi gerekir.
• Kişinin etkin katılımı olmadan değişme gerçekleşmez. Kişi, kendisi, değişme ile ilgili görüşlerini dile getirmeye başlamadıkça değişme süreci başlamaz. Söyleme eylemi, yapma yolunda atılan bir ilk adımdır.
• Değişme sürecinde, kişinin kişisel değerlerini anlamanın da büyük önemi vardır. Kişinin, kişisel değerleriyle gösterdiği tutumlar arasında bir uyuşmazlık, bir çelişki olduğunu görmesi ve anlaması, gösterdiği tutumları değiştirmesini sağlayabilir. (Bundan, onun kişisel değerleriyle görüş birliği içinde olunduğu ya da onun kişisel değerlerinin onaylandığı anlamı çıkmamalıdır.) Herkesin, “kendisi olma hakkı” vardır. İlk bakışta çelişkili gibi görünüyorsa da Carl Rogers’ın söylediği çok doğrudur: “Bir kimsenin değişmesine yardımcı olmak için önce onu ‘olduğu gibi’ kabul etmemiz gerekir.” Çünkü, bir insan olarak, koşulsuz değer verilmeyen ve kabul edilmeyen insanlar değişmeye direnç gösterirler Kişinin, kişisel değerlerinin açığa çıkarılması, ona, olabildiğince bunlara uygun bir biçimde yaşamaya çalışması gerektiğini düşündürebilir. Kişinin, kişisel değerleriyle davranış ve tutumları arasında bir uyuşmazlık, bir çelişki olduğunu anlaması, davranış ve tutumlarını değiştirmesini sağlayabilir.
• Kişinin değişmesine yardımcı olabilmek için bilgiçlik taslayarak üstünlük kurmaya çalışmak yerine ona özerklik tanımamız gerekir. Onun özgürlüğüne ve saygınlığına saygı duymalı, kendi kararlarını kendisinin vermesine ve kendi seçimlerini kendisinin yapabilmesine izin vermelidir. Ancak bu kapsamda kişi, kendi tutum ve davranışlarında bir değişiklik yapabilir.
• İnsanların değişmek için gereksindikleri gücün kendi içlerinde olduğu, bizim, ancak bunları uyandırmaya yardımcı olabileceğimiz gerçeğinden yola çıkmamız gerekir. Burada örtük ileti, “Neye gereksiniyorsan o sende var, bunları birlikte bulacağız” iletisidir. Dolayısıyla burada, kişinin eksikliklerine değil, güçlü olduğu yanlarına ve içsel kaynaklarına odaklanılmalıdır. Insanların, değişmenin sağlanabilmesi için harekete geçirilebilecek, kendi gizilgüçleri (potansiyelleri), isteklilikleri ve kaynakları vardır. Bunlar açığa çıkarılmalıdır.
Özetle, başta da söylediğim gibi, kimse kimseyi değiştiremez, kimse de, bir başkası öyle istediği için kendiliğinden değişmez. Kişinin davranış ve tutumlarını değiştirebilmesi için, önce kendisinin değişmeye gerek görmesi, bunun için kendi gerekçelerini üretmesi ve kendisinin, kendisinden aldığı güçle bu yolda adımlar atması gerekir. Ancak, onun, kendisinin, değişmeye gerek görmesine ve değişmek için kendi gerekçelerini üretmesine yardımcı olunabilir ve bu konuda ona aracı olunabilir. Yine Carl Rogers ne güzel söylemiş: “Eğitilmiş insan, nasıl öğreneceğini ve nasıl değişeceğini öğrenmiş olan insandır.”
(Burada anlattığım ilkeler, psikoloji ve psikiyatrinin temel görüşme yöntemlerinden biri olan “Değişmeye İsteklendirici Görüşme” [Motivational Interviewing] yönteminin ana ilkeleridir. Her bir ilkenin geçerliği yüzlerce araştırma ile desteklenmiştir. Türkiye’de bu konuda eğitim verme yeterliği tanınmış olan iki kişiden biri olduğum bu alanda bir telif kitabım [İsteklendirici Görüşme Yöntemi Elkitabı] bulunmaktadır. Ayrıca bu kuramı geliştiren Miller’in kitabının yeni baskısının çevirisi de yakında, benim yayın yönetmenliğimde yayımlanacaktır. Kitaplarımı, “www.babil.com” sitesinden edinebilirsiniz.)