Mutluluğun Kaynakları
Yapılan çalışmalarda, genelde ne denli mutlu oldukları ya da yaşamlarından ne ölçüde doyum buldukları insanlara sorulduğunda, daha çok parası olanlar, kendilerini daha mutlu hissettiklerini ve daha doyumlu olduklarını söylemişlerdir. Ancak insanlara, gün içinde akan zamanda ne denli mutlu oldukları sorulduğunda; daha çok parası olanlar, gün içinde akan zaman içinde, daha az parası olanlara göre daha mutlu duygular yaşadıklarını söyleyememişlerdir. Bu çalışmalar, yaşam bir bütün olarak düşünüldüğünde, parasal durumu daha iyi olanların (“Genelde mutlu muyum?” sorusuna “İyi yaşıyorum” yanıtını verirler) daha mutlu olduklarını; ancak paranın, günün akışı içinde yaşarken hissedilen duygular üzerinde çok daha az etkisinin olduğunu (“Bugün mutlu muyum?” sorusuna verilen yanıt bağlamında) göstermiştir.
Para, yoksulluktan kurtardığı için mutluluk vericidir, ancak varsıl insanların daha mutlu olmalarını sağlamaz. Çünkü, daha çok kazanma konusunda istekli olan kişiler, zaman baskısı altında yaşarlar ve kendilerini daha çok zora sokarlar. Dolayısıyla yaşamın küçük zevklerinin tadını almaktan kendilerini alıkoyuyor olabilirler.
Yapılan çalışmalarda, paranın mutluluk getirmede nedensel bir etken olduğu bulunmuş olmakla birlikte, bu nedenselliğin iki yönlü olduğu da gösterilmiştir. Diğer bir deyişle, paranın mutluluk sağladığı, ancak yaşanan mutluluğun da daha çok para kazanmayı sağladığı bulunmuştur. Yapılan birçok çalışmada, daha mutlu olan insanların görece daha üretken ve verimli oldukları ve para kazanma konusunda daha yaratıcı, yetenekli ve direngen oldukları bulunmuştur.
Öte yandan, elde edilen kanıtlar, yaşadıklarımızın ve yaşantılarımızın, sahip olduklarımızdan daha çok bizi mutlu ettiğini göstermiştir. Bunun değişik birtakım nedenleri vardır. Birincisi, sahip olduklarımız zamanla bir değişiklik göstermez, biz bunlara çok hızlı bir biçimde uyum sağlarız. Aldığımız herhangi bir eşyayı yerine koyduktan sonra, üzerinden çok uzun bir süre geçmeden, onun varlığına alışır ve artık onu ayırt edemez oluruz. Oysa yaşantılarımız, biz istediğimiz sürece, hep canlı kalır. İkincisi, yaşantılarımız daha toplumsaldır. Bunları genellikle diğer insanlarla da paylaşırız. Birileriyle bir yaşantımızı paylaşırken aldığımız zevk, yeni aldığımız bir eşyayı başkalarına gösterirken aldığımız zevkten daha çoktur. Üçüncüsü, sahip olduklarımızı başkalarının sahip olduklarıyla karşılaştırma eğilimimiz olurken, yaşantılarımızı pek karşılaştırma eğiliminde olmayız ve yaşanan yaşantılar da çok karşılaştırılabilir değildir. Sevdiklerini eve yemeğe çağırıp kendi hazırladıklarını sunan biri mi daha mutlu olur, arkadaşlarıyla çok pahalı bir restorana yemek yemeye giden mi? Bunlar çok karşılaştırılabilir değildir. Dördüncüsü, aldıklarımızın daha sonra iyi bir seçim olmadığını düşünebilecekken, yaşadıklarımız için öyle bir duyguya pek kapılmayız. Beşincisi, aldıklarımız zamanla eskir ve değerini yitirirken, olumlu anılarımızı anımsadıkça kendimizi daha mutlu hissederiz. Aldıklarımızdan çok yaşadıklarımızı anımsar ve mutlu oluruz. Altıncısı, biz, sahip olduklarımızın değil, yaşadıklarımızın ve yaşantılarımızın bir toplamıyız. Bir nesneye sahip olduğumuzda, bu bizim dışımızda, çekmecede, rafta ya da dolapta durur. Bir yaşantımız olduğunda, bu bizim içimizde, zihnimizde ve anılarımızda yer alır; hep yanımızda taşırız. Yedincisi, yaşadığımız deneyimler bir çaba göstermenin sonucu olarak ortaya çıkar ve bu süreçte, gösterdiğimiz çaba sonucu elde ettiğimiz başarı bizi mutlu eder. Ancak hazır parayla alınan bir eşya, bizi, anlık bir haz duymanın ötesine taşımaz. Sahip olduklarımız, ancak bunlara sahip olmayı bir yaşantıya dönüştürebiliyorsak bizi mutlu eder. Sözgelimi, çok çalışarak aldığımız yeni arabayla, sevdiklerimizle çıktığımız bir yolculuk, bizi araba sahibi olmaktan daha çok mutlu eder.