Sağlıklı İletişim
İletişim, duygu, düşünce ve bilgilerin bir kişiden, diğer kişiye, karşılıklı olarak aktarılması ve kişilerin birbirlerini anlamasıdır. Bütün bunları yeterince iyi yapabilmek için birtakım beceriler gerekir ve bunlar, geliştirilebilir olan becerilerdir. Daha çok bir arada zaman geçirmek durumunda kaldığımız bugünlerde, yakınlarımızla daha çok iletişim kurmak durumunda kalıyoruz. Kurduğumuz bu iletişimin sağlıklı olabilmesi için özen göstermemiz gereken birtakım konular vardır.
Sözgelimi, duygularımızı anlatırken, “Ben” dilini kullanmamız, diğer bir deyişle “Ben, kendimi … hissediyorum” deyişleri kullanmamız daha doğru olur. “Ben, çok kızgınım (çok kızgın hissediyorum)” ya da “Ben, çok kırıldım (kendimi çok kırgın hissediyorum)” diyebiliriz. “Sen” deyişlerinden kaçınmamız gerekir. Sözgelimi, “Beni çok kızdırıyorsun” demememiz gerekir. Bu, “Sen” deyişleri, eleştirici ve yargılayıcı bir hava verir ve hemen her zaman tartışmaya ve kavgaya yol açar. Diğer örnekler şunlardır: “Sen her zaman …”, “Sen hiçbir zaman …”, “Yanlışın var”, “…mamalısın”, “Böyle bir hakkın yok”, “Bu senin yanılgın”, “Beni çileden çıkartıyorsun”.
Genelde insanlar, kendilerine özen gösterilmesini ve beğenilmeyi beklerler. Kurulan iletişim sırasında insanların en büyük korkuları aşağılanmak, yargılanmak ya da suçlanmaktır.
O sırada, karşımızdaki kişiye kızgın bile olsak, ona katılmıyor bile olsak, ona saygı gösterdiğimizi ve onun, bizim için önemli olduğunu açıkça belirtmemiz gerekir.
Yaşanan sorunu, karşılıklı doyum sağlayacak bir biçimde çözmeye istekli olduğumuzu karşımızdaki kişiye bildirmemiz ya da hissettirmemiz gerekir.
Bir insan olarak karşımızdaki kişiyi eleştirmememeliyiz, onu kınamamalıyız. Bunları yaparak hiçbir şey kazanamayız. Karşınızdaki kişiye “kişisel olarak” saldırmakla, yaptığı bir davranış ya da düşündüğü bir konuyla ilgili olarak olumsuz birtakım söylemlerde bulunmak, birbirlerinden çok ayrı şeylerdir. Çünkü, “biz, davranışlarımız değiliz”. Davranışlarımız iyi ya da kötü olabilir, ancak bunlar bizim iyi ya da kötü olduğumuzu göstermez.
Dinleme ve kendini anlatma becerileri yalnızca birtakım yöntemlerdir. Gerçek iletişim, hem bize, hem de karşımızdaki kişiye saygı duyulan bir ortamdan kaynağını alır. Amacımız, haklılığımızı göstermek, karşımızdaki kişiyi suçlamak, ondan öcümüzü almak ise hiçbir iletişim becerisi bir işe yaramaz. Ancak amacımız bir sorunu çözmek ve karşımızdaki kişinin ne düşündüğünü ve ne hissettiğini anlamak ise, sözü edilen iletişim becerileri, çatışmaların çözülmesini sağlayacak ve başkalarıyla daha büyük bir yakınlık kurmamıza yarayacaktır.
Yaşantılarımızı açıksözlülükle paylaşırsak, bizim için önemli olan insanlar bizi anlayabilirler ve bizimle işbirliği yapma gereği duyabilirler. Bu, gözlemlerimizi ve gözlemlerimizle ilgili görüşlerimizi açıklıkla anlatmamızı, duygularımızı açığa vurmamızı ve insanların bizim ne istediğimizi bilmelerini sağlamamızı gerektirir. Bunlarla ilgili olarak eksiksiz bir geri bildirim vermemiz gerekir. Geri bildirim vermenin dört öğesi vardır:
(1) Gözlemlerimiz: Duyumlarınızın bize neler söylediğini bildiririz.
(2) Görüşlerimiz: Neler olup bittiğine ve bunların neden olduğuna ilişkin ne duyduğumuz ve ne gözlemlediğinizden yola çıkarak birtakım sonuçlar çıkartırız. Ne’yin iyi, ne’yin kötü olduğuna ilişkin birtakım çıkarımlarımız olur.
(3) Duygularımız: Olaylara karşı duygusal tepkiler geliştiririz.
(4) Gereksinmelerimiz: Belirli bir durumda ne istediğimizi anlatırız.
Eksik iletiler, yukarıdaki dört öğenin bir ya da birkaçını kapsamayan iletilerdir. Eksik iletiler, gereksiz yanlış anlamalara yol açabilirler. Ancak her iletişimde bunların hepsinin kapsanması bir koşul değildir. Ne zaman ve kiminle kurduğumuz iletişime bağlı olarak, bu öğelerin hepsinin kapsanmasının gerekli olup olmadığına karar verecek olan, biz, kendimiziz.
Kimi zaman, gönderilen iletilerin bir öğesinin eksik olmasından çok, iletinin bir yönünün kapalı dışavurumu bir sorun olur. Bu tür iletiler, özellikle dışavurulmayan duyguları ve gereksinmeleri içinde barındırıyorsa yıkıcı olur. İletinin önemli bir bölümü kapalı kaldığı için, bu tür iletilerin anlamını çözmek zor olur ve iletişim bozulur.
Sözgelimi, “Birliktelik yıldönümümüzde beni aramadığına inanamıyorum!” diyen bir sevgili düşünün. Bu iletide örtük duygular ve gereksinmeler vardır. Eksiksiz ileti şöyle olabilirdi: “Birliktelik yıldönümümüzde beni aramadın (gözlem). Bana öyle geliyor ki, birliktelik yıldönümümüzde beni aramak ve görüşmek senin için bir öncelik taşımıyor (görüş). Senin için önemsiz olduğum duygusuna kapılıyorum. Gerçekten incindim (duygu). Birliktelik yıldönümümüzü kutlayarak, birlikteliğimizin en az ilk günkü denli yolunda olduğunu anlamak, bunun yanı sıra birlikteliğimize ve bana değer verdiğini görmek isterdim (gereksinme).
Karşımızdaki kişiye eksiksiz bir ileti verebilmek için, kendi iç dünyamıza, karşımızdaki kişiye ve çevremize karşı yeterince duyarlı olmalıyız. Eksik ya da örtük iletiler yerine eksiksiz bir ileti verebilmek için, konuşmadan önce kendi iç yaşantımıza kulak vermeliyiz. Kendi kendimize şu soruları sormalıyız:
(1) Ne gözlemliyorum?
(2) Ne düşünüyorum?
(3) Ne hissediyorum?
(4) Ne istiyorum?
Nesnel gözlemlerimizi, yerleşik düşüncelerimizden, önyargılarımızdan ve çıkarıverdiğimiz sonuçlardan ayrı tutmaya çalışmalıyız. Görüş ve düşüncelerimizin sorumluluğunu almalıyız ve karşımızdaki kişi bunları bir saldırı gibi anlamayacak bir biçimde dışavurmalıyız. Duygularımızla bağlantı kurmalı ve bunları “Ben iletileri”ni kullanarak anlatmanın bir yolunu bulmalıyız. Ne istediğimizi belirtirken, karşınızdakine gözdağı vermeyen, onu yargılamayan ve suçlamayan bir biçimde, yalın bir anlatım kullanmalıyız. Dolayısıyla, karşımızdaki kişiyle sağlıklı bir iletişim kurar, dolayısıyla sağlıklı bir ilişki sürdürebiliriz…