Sorun Çözme Yönelimi
Sorun, genel anlamıyla, istenmedik bir durum karşısında, işlevsel bir sonuç elde etme amacı güderken, bu amaca yönelik olarak gösterilen düşünsel, davranışsal ve duygusal tepkilerin, amacına ulaşmak için yetersiz kalması olarak tanımlanabilir. Gösterilen tepkinin yetersizliği, kişinin kendinden kaynaklanabileceği gibi birtakım dış etkenlerden de kaynaklanmış olabilir.
Gerçekte, soruna bakış açımız, sorunun kendisidir. Çoğu zaman, sorunun kendisi gerçek bir sorun değildir, soruna karşı gösterilen tutum bir sorundur. Bütün kuşlar yağmurda sığınacak bir yer bulurlar, ancak kartallar bulutların üzerinde uçarak yağmurdan kurtulurlar. Sorunlar geneldir, ancak fark yaratan, gösterilen tutumlardır. Nasıl düşünürsek, öyle ele alırız. Sorun yaratan düşünce biçimi, çözüm getiremez. Diğer bir deyişle, belimizi büken, taşıdığımız yük değil, onu nasıl taşıdığımızdır. “Suya düştüğümüz için değil, sudan çıkamadığımız için boğuluruz.”
Bu bağlamda insanlar, sorunlara yaklaşımları açısından, “sorun çözmeye olumsuz yönelimi olanlar” ve “sorun çözmeye olumlu yönelimi olanlar” olarak birbirlerinden ayırt edilebilirler.
Sorun çözmeye olumsuz yönelimi olan insanların özellikleri şunlardır:
- Bu kişiler, soruna kendilerinin neden olduklarını düşündükleri için, kendi kendilerini suçlama eğiliminde olurlar. Asıl soruna odaklanmaktan çok, kendilerinde bir eksiklik olduğunu düşünürler (örn. “beceriksiz’’, ‘’yetersiz’’, ‘’yeteneksiz’’, ‘’talihsiz’’ olduklarına inanırlar).
- Bu kişiler, sorunu, genel iyilik ve esenlik durumları için göz korkutucu bir durum olarak algılama eğiliminde olurlar; dolayısıyla hemen ondan kaçmaya ya da çözüm için herhangi bir tasarı kurmadan, buna karşı saldırıya geçmeye kalkışırlar. Sorunu başarıyla çözemeyeceklerine odaklanarak, olası olumsuz sonuçları abartırlar ve bunları korkunçlaştırırlar. Oysa, “Fırtınalar, ağaçların kökünün daha derinlere inmesini sağlarlar” ve bir İngiliz atasözünde söylendiği üzere “Dalgasız denizlerde iyi denizci olunmaz”.
- Bu kişilerin, sorunun üstesinden gelme beklentileri, yukarıda sayılan nedenlerden ötürü düşüktür, bu yüzden sorunu çözmeye kalkışmadıkları gibi başkalarından yardım isteme girişiminde de bulunmazlar.
- Bu kişiler, sorunu, yeterli birinin, çok çaba harcamadan hemen çözmesi gerektiği düşüncesi içindedirler. Bunu yapamıyor olmalarını da bir yetersizlik kanıtı olarak değerlendirirler. Ayrıca, bağımsız, çaba harcanan sorun çözme etkinliğine bir değer vermezler. Bir başkasının sorunu çözmesini yeğlerler. Oysa, “Sorumluluklarımızdan kaçabiliriz, ancak sorumsuzluklarımızın sonuçlarından kaçamayız”. Diğer bir deyişle, gerçekleri görmezden gelebiliriz, ancak görmezden geldiğimiz gerçeklerin sonuçlarını göz ardı edemeyiz.
Sorun çözmeye olumlu yönelimi olan insanların özellikleri ise şunlardır:
- Bu kişiler, sorunları, genelde, olağan, sıradan ve yaşamın kaçınılmaz durumları olarak görürler. Sorunların, kendilerindeki bir eksiklikten kaynaklanmak zorunda olmadığını düşünürler. Sorunlar, çevresel koşullardan ya da değiştirilebilir kişisel birtakım etkenlerden (deneyimsizlik, kararsızlık gibi) kaynaklandığında, bu durumu doğru saptarlar, bunları genel geçer kişisel eksikliklerine ya da yetersizliklerine bağlamazlar. Herhangi bir sorun, kişisel eksikliklerinden ya da yetersizliklerinden kaynaklanmış olsa bile, yalnızca bir insan olduklarını ve her konuda yetkin olmak zorunda olmadıklarını düşünürler. “En güçlü insanlar, her zaman kazanan insanlar değildir, ancak yitirdiklerinde bırakmayan insanlardır.”
- Bu kişiler, sorunu, öncelikle kaçınılması gereken, göz korkutucu bir durum olarak görmektense, kendilerini geliştirmeleri için uğraş verebilecekleri bir durum ya da bir fırsat olarak görürler. Başaramamayı korkunçlaştırmazlar, bunu, olası bir ‘’düzeltici öğrenme yaşantısı’’ olarak görürler. “Bu, neden benim başıma geliyor?” demektense, “Bana ne’yi öğretmeye çalışıyor?” diye bakarlar. Deneyim, insanın başına gelenler değil, başına gelenlerden öğrendikleridir ya da başına gelen olaylarla baş etme biçiminden edindikleri, kazanımlarıdır. Yanlış yapmaktan korkmamak gerekir, ancak yanlışlarından ders çıkaramamaktan korkmak gerekir. Ayrıca bu kişiler, bir sorunu hiç çözmemeye kalkışmaktansa, çözmeye kalkışıp başaramamanın daha iyi ve daha öğretici olduğuna inanırlar. “Önemli olan hiç düşmemek değil, düştüğünde ayağa kalkabilmektir.” Çünkü, “Yitirilen tek savaş, uğrunda savaşmaktan vazgeçilen savaştır.” Yenildiğimiz an, yenilgiyi kabul ettiğimiz andır…
- Bu kişiler, sorunların bir çözümü olduğuna ve bunu kendi başlarına bulabilecek yeterlikte olduklarına inanırlar. İnsanlar, ancak, sorunların başarıyla üstesinden gelebileceklerine inanırlarsa üstesinden gelebilirler. “Yapabileceğinize inanırsanız yapabilirsiniz; yapabileceğinize inanmazsanız, haklı çıkarsınız.”
- Bu kişiler, sorun çözmenin çoğu kez zaman alacağını ve bunun için çok çaba harcanması gerektiğini bilirler. Soruna dürtüsel tepki verme eğilimlerine karşı koyarlar. Ayrıca, ilk ortaya çıkan dürtülerinin ve düşüncelerinin genellikle en iyileri olmadığını, çünkü bunların uslamlamaktan (akıl yürütmekten) çok olumsuz duygulardan kaynaklandığını bilirler. Bağımsız, çaba harcanan sorun çözme girişimine değer verirler ve hızlı bir çözüm bulunamaması karşısında ayak diremeye, direnmeye hazırlıklıdırlar. Bu bireyler, en iyi sorun çözücülerin bile, üstesinden gelinmesi zor sorunları etkin bir biçimde çözmek için düşünmeye zaman ayırmaları gerektiğini bilirler. Yine de, yapabileceklerinin en iyisini yaptıktan sonra, başaramazlarsa, ya sorunun bu biçimiyle çözülemez olduğunu ve yeni bir bakış açısı geliştirmeleri (kabullenme, uzlaşma arayışına girme gibi) gerektiğini anlarlar. Bu durumlarda, sorun çözmenin bir yolu olarak, yardım arayışına girerler. “Önemli olan iyi bir ele sahip olmak değil, kötü bir elle iyi oynamaktır.”
Burada, bu iki yaklaşımı ayıran, değişik birtakım davranış ve tutumlar ortaya çıkmasına neden olan bir temel öğe olduğu görülebilir. Bu, insanların, düşünüş biçimindeki yanlışlardır. Burada, baş etme becerisi kavramı büyük önem taşır. Sorunlara karşı tutumu olumsuz olanlar, özellikle değerlendirici düşüncelerinde, dayatmacı (-meli, -malı biçiminde düşünme), engellenmeye karşı aşırı duyarlı olan, olumsuz her yaşam olayını korkunçlaştıran (buna dayanamıyorum ya da dayanamam, katlanamıyorum ya da katlanamam biçiminde düşünen), kendine ve kendi dışında kalan tüm varlık ve olgulara, hızlı bir şekilde, genel bir değer biçmeye eğilimli kişilerdir. Oysa, “Dünya, olması gerektiği gibi değildir, olduğu gibidir. Onu değiştiren, onunla başa çıkma biçimimizdir”.
Psikologlar D’Zurilla ve Nezu’nun tarafından, sorun çözme terapisi bağlamında tanımlanan, yaşam sorunlarını etkin bir biçimde çözmenin beş aşaması şunlardır:
1. Tutum: Bir sorunu çözmeye kalkışmadan önce, söz konusu soruna karşı ve bununla baş edebileceğinize ilişkin olumlu ve iyimser bir tutum takınmalısınız. “Karamsar, her fırsatta bir güçlük; iyimser ise, her güçlükte bir fırsat görür.”
2. Tanımlama: Olumlu bir tutum takındıktan sonra, bütün verileri elde ederek, sorunu çözmenin önündeki engelleri belirleyerek ve gerçekçi bir amacı açıkça belirterek, sorunu doğru bir biçimde tanımlamalısınız. “Engeller, genellikle, gözümüzü hedeften ayırdığımız zaman gördüklerimizdir.”
3. Seçenekler bulma: Söz konusu sorunu iyi tanımladıktan sonra, çözüm sürecindeki engelleri aşmanız ve belirlenen amaca ulaşmak için değişik seçenekleri araştırıp bulmanız gerekir. “Sahip olduğumuz tek gereç bir çekiç ise, her sorunu bir çivi gibi görme eğiliminde oluruz.”
4. Öngörme: Seçenekleri sıraladıktan sonra, her birinin uygulanması durumunda ortaya çıkabilecek olan, olumlu ve olumsuz sonuçları öngörmeniz ve en az zararla, en çok yarar getireceğini düşündüğünüz ve amacınıza ulaştırma olasılığı en yüksek olan, en iyi seçeneği seçmeniz gerekir. Çünkü, “Birden çok kez aynı yanlışı yapmak, artık yalnızca bir yanlış değil, verilmiş olan bir karardır.”
5. Deneme: Bir eylem tasarısı oluşturduktan sonra bulduğunuz çözümü gerçek yaşamda dener ve işe yarayıp yaramadığını görürsünüz. Elde ettiğiniz sonuçla yetinebiliyorsanız, sorunu çözmüşsünüz demektir. Yetinemiyorsanız, başa dönüp daha iyi bir çözüm arayışına girmelisiniz. “Hiçbir bir insan sorunlarla karşılaşmadıkça mutlu olamaz, çünkü kendini kanıtlamaya fırsatı olmamıştır.”
Sorunlar, kendimizi geliştirmek için önümüze çıkmış fırsatlardır… Önünüze bir taş çıkmış olabilir, bundan duvar mı yaparsınız, köprü mü, bu size kalmış…