Şizofreni
Şizofreninin tedavisinde dört temel ilke vardır. Birincisi, ilaçla tedavi uygulanarak belirtiler azaltılmaya ve hastalığın ağırlaştığı dönemlerin ortaya çıkma olasılığı düşürülmeye çalışılır.
Hastanın ilaç tedavisine uyum göstermesi ve gösterdiği belirtileri izleyerek bunları psikiyatristine bildirmesi, dolayısıyla ilaç tedavisinin ona göre ayarlanması çok önemlidir. Hastanın alkol alması, kullandığı ilaçların yararlı etkilerini bozabilir. Hastanın “ot” (marihuana, esrar, haşhaş), kokain gibi maddeleri kullanması, belirtilerinin ağırlaşmasına ve ağır hastalık dönemlerinin daha sık ortaya çıkmasına neden olur.
Tedavide ikinci temel ilke, hastanın zorlanmalarının azaltılmasıdır. Bu bağlamda, aile ilişkilerinden kaynaklanan gerginliklerin azaltılması büyük önem taşır. Bunun için, hastanın ailesinin gerçekçi beklentiler içine girmesi, hastayla daha iyi bir iletişim içinde olması ve sorun çözücü bir yaklaşım sergilemesi gerekir. Hastanın yaşamında, belirli bir derecede de olsa, anlamlı bir yapının olmasının, yarı zamanlı da olsa, çalışıyor ya da okuyor olmasının yararı büyüktür. Yaşamında çok uyarımın olması denli hiç uyarımın olmaması da istenen bir durum değildir; evde, işyerinde, okulda ya da tedavi izlencesinde aşırı zorlanmasının önüne geçilerek, belirli bir dengenin sağlanması gerekir.
Üçüncü temel ilke, hastanın birtakım baş etme becerileriyle donatılmasıdır. Kişilerarası çatışmalarını çözme ve başkalarıyla olan ilişkilerini geliştirme becerilerinin, olumsuz yaşantılarıyla baş edebilme becerilerinin ve yaşadıkları ruhsal belirtilerin (hezeyanlar, hallüsinasyonlar, kaygı, çökkünlük gibi) daha etkin bir biçimde üstesinden gelebilme becerilerinin geliştirilmesi gerekir.
Dördüncü temel ilke, hastanın toplumsal dayanaklarının artırılması ilkesidir. Bu bağlamda, şizofreni ile ilgili olarak daha çok bilgi sahibi olunması, hastayla ilgili olarak gerçekçi beklentiler içine girilmesi, hastanın tedavi izlencesine uymasına ve yaşamda bir amacının olmasına yardımcı olunması gerekir. Hasta, sorunlarıyla baş etme ve kendi kendine yetme konusunda küçük adımlarla ilerliyor bile olsa, yüreklendirilmesi gerekir. Ayrıca sevildiğini ve kendisiyle ilgili olarak bir umut taşındığını bilmesi de önemlidir.
Şizofreni tanısı almış olan kişiler iyileşebilirler mi? Düzelebilirler mi? Ne ölçüde iyileşebilir ya da düzelebilirler? Yıllardır tartışılagelen bu soruların kesin bir yanıtı yoktur, ancak bu kişilerin önemli bir bölümü, belirli bir ölçüde, bir kesimi de neredeyse tam düzelmeye yakın olarak daha iyi olur. Bu bağlamda, söz konusu hastalığın iyiye gitmesi demek, hastaların hezeyanlarından kurtulmaları, hallüsinasyonlarının olmaması, negatif belirtilerinin olabildiğince azalması ve belirli bir iş ya da okul yaşamını sürdürebilmeleri demektir. Hastalığın yinelemesinin önlenmesi için gerekli önlemlerin alınması da burada büyük önem taşır.
Iyiye gitme, son iki yıl içinde belirgin bir belirtinin olmaması, yine son iki yılın en azından yarısında, belirli bir işinin ya da okul yaşamının olması, bağımsız bir biçimde yaşayabilme ve parasını yönetebilme, alışverişe çıkabilme, yemeğini hazırlayabilme ve kendi bakımına özen göstermesinin yanı sıra eşiyle ya da bir arkadaşıyla düzenli ilişkisini sürdürebilme olarak tanımlanacak olursa, hastaların yaklaşık % 40-70’inde, uygulanan tedaviyle birlikte, önemli ölçüde bir iyiye gitme olduğu görülür. Burada, yinelemelerin önlenmesi de önemli bir amaç olduğundan, şizofreni hastalığı için iyileşme, tek başına bir sonuç olmaktan çok bir süreç olarak görülmelidir. Diğer bir deyişle, belirtisiz dönemlerin olabildiğince uzatılması, belirli bir iş ya da okul yaşamının sürdürülmesi, kişinin kendine bakması ve kendine yeter biçimde yaşayabilmesi ve sürekli bir insan ilişkisinin olması özellikle istendik durumlardır ve bütün bunlar bir süreç ve bir yaşam biçimidir.