Yapmacık Kişilik
Histriyonik kişilik bozukluğu olan kişiler, duygularını çok yoğun yaşayan, duyguları çok değişken olabilen ve benlik algıları kırılgan olan kişilerdir. Bu kişilerin benlik saygıları, gerçek bir benlik değeri algısına değil, başkalarının onayına bağlıdır. Hep göz önünde olmayı isterler ve ilgi çekmek için çarpıcı ya da uygunsuz birtakım davranışlarda bulunabilirler. Histriyonik, “çarpıcı ya da yapmacık” anlamına gelir. İlgi çekmek için abartılı ve çarpıcı birtakım davranışlar sergilemek demektir.
Bu kişilik bozukluğu, 2/3 oranında, daha çok kadınlarda görülür ve erken erişkinlik yıllarında kendini gösterir. Toplumun yaklaşık % 2’sinde görülen bir durumdur (yaklaşık 50 kişiden birinde). Ortaya çıkmasında kalıtımsal etkenler ve öğrenilmiş davranışlar söz konusu olabilir.
Histriyonik kişilik bozukluğu olan kişilerin, konuşma ve davranma bağlamında, toplumsal becerileri genellikle çok iyidir. Ancak, bu toplumsal becerilerini başkalarını “parmağında oynatmak”, başkalarını kendi amaçları doğrultusunda yönlendirmek ve başkalarını etkilemek için kullanma eğiliminde olurlar ve sürekli ilgi odağı olmaya çalışırlar.
Histriyonik kişilik bozukluğu olan kişiler,
- İlgi odağı olmadıklarında, bundan büyük bir rahatsızlık duyarlar. İlgi çekmek için abartılı konuşmaları ve davranışları olabilir ya da yalana başvurabilirler. Bulundukları ortamda, ilginin bir başkasının üzerine kaymasından çok rahatsız olurlar ve bu duruma surat asarak tepki gösterirler. Kendilerinin yanında bir başkasına övgüde bulunulmasını kaldıramazlar.
- Kışkırtıcı bir biçimde, açık saçık giyinirler; uygunsuz, ayartıcı ve baştan çıkartıcı davranışlar sergilerler ya da başkalarıyla kırıştırırlar. Başkalarıyla aralarına sınır koymakta güçlükler çekerler. Gereksiz yakınlaşmalar yaşarlar. Sözgelimi, Facebook’a ya da Instagram’a çok özel fotoğraflarını koyarlar ya da koydukları kendi fotoğraflarıyla sürekli bir ilgi çekme arayışı içinde olurlar ve hep beğenilmek isterler. Açık bir gecelikle ya da sabahlıkla kapıcının karşısına çıkarlar; mahalle kasabından “Bizim Hasan” diye söz ederler; sanki çok büyük bir yakınlık duyuyorlarmış gibi, insanlarla hep canım, cicim, -ciğim diye konuşurlar. Herkesin yanında, ilişkide oldukları kişiye, sürekli olarak, “aşkım” vb. sözcüklerle hitap ederler. Derinlikten yoksun, bir sevgi, bir yakınlık gösterisi içindedirler.
- Hem olumlu, hem de olumsuz duyguları çok güçlü bir biçimde yaşarlar ve genelde “şen şakrak” bir görünüm sergilerler, ancak duyguları birden değişir. Sıradan olaylar onları çok etkileyebilir ve duygusal durumları birden değişebilir. Abartılı duygusal tepkiler gösterebilirler. Hıçkırarak ağlayabilir ya da sıradan eğlenceli bir durum karşısında kahkahalara boğulabilirler. Burada, hem abartılı bir tepki, hem de başkalarına “Bak, ben nasıl güzel eğleniyorum, ne güzel yaşıyorum!” iletisi gönderme gereksinimiyle, ilgi çekme arayışı vardır. (Yemek yediğimiz yerlerde, yan masalardan gelen abartılı gülme seslerinden ve ortamda başkalarının da olduğunu hiçe sayan davranışlardan rahatsız olduğumuz çok olmuştur.) Genelde, içten içte, öyle çok mutlu değildirler, somurtkan olabilirlar ya da yalancı bir gülümse sergiliyor olabilirler; ancak ilgi odağı olduklarında ya da kendilerine bir övgüde bulunulduğunda, geçici bir mutluluk yaşadıkları olur.
- Sanki, büyük bir topluluğun önünde bir oyun sergiliyormuş gibi, aşırı duygu gösterileriyle çarpıcı bir biçimde davranırlar, ancak bu davranışlar genellikle içtenlikten yoksundur, gösteriş yapmak içindir. Başkalarında iyi bir izlenim bırakmak için olmadık yollara başvurabilirler.
- Konuşmaları genellikle ayrıntıdan yoksun ve yüzeyseldir, yalnızca karşısındaki kişiyi etkilemeye yöneliktir.
- Dış görünümleriyle aşırı ilgilidirler. Gösterişçidirler. Plastik cerrahi hastalarının yaklaşık yüzde 10’unda böyle bir kişilik örüntüsü görülür. Dış görünümleriyle ilgili olarak gerçekçi olmayan birtakım beklentiler içinde oldukları için, plastik cerrahi girişimlerinin sonuçlarından da genelde mutlu olmazlar.
- Sürekli olarak başkalarınca onaylanmaya gerek duyarlar. Övülmeye gereksinirler.
- Kolay kanarlar ve başkalarından kolaylıkla etkilenirler.
- Eleştirilmeye, dışlanmaya ya da onay görmemeye aşırı duyarlıdırlar. Benlik saygıları genellikle başkalarının onayına bağlıdır.
- İşler yolunda gitmeyince şaşkınlık gösterir ve bocalarlar. Engellenmeye gelemezler ve sıradanlıktan kolaylıkla sıkılırlar. Birçok işe girişir ancak bitirmeden bırakırlar ya da bir etkinlikten bir diğerine atlayıp dururlar.
- Sabırsızlık gösterirler, beklemeye ve doyum almalarının geciktirilmesine gelemezler ve sabredemedikleri durumlarda çocuksu birtakım tepkiler gösterebilirler.
- Genellikle düşünmeden eyleme geçerler, dürtüsel davranabilirler.
- Yaşadıkları yoğun duyguların etkisiyle ya da anlık, gözü kara, birtakım kararlar verebilirler.
- Kendileri odaklıdırlar, çok seyrek olarak başkalarına ilgi gösterirler.
- İlişkilerini sürdürmekte güçlük çekerler. Başkalarıyla etkileşimlerinde yüzeysel kalırlar. Kendileri odaklı olmaları ve duygusal patlamalar göstermeleri, ilişkilerini sağlıklı bir biçimde sürdürmelerini güçleştirir. Anlaşmazlıklar için hep başkalarını suçlarlar.
- Eşduyum (empati) yapmakta güçlük çekerler, başkalarının duygularını okuma yeterlikleri düşüktür ve başkalarının sözcüklerini ve eylemlerini doğru yorumlayamayabilirler.
- Kendilerini, kendi özellikleri içinde değil, ancak başkalarıyla olan ilişkilerine göre ve onlar üzerinde bıraktıkları ya da bırakmak istedikleri izlenimlere göre tanımlarlar. Kendi içsel nedenlerinden çok, dış uyaranlara göre davranırlar. Kabullenilmeyi ve sevgi görmeyi bekledikleri kişilerin görüşlerine ve duygusal durumlarına ileri derecede duyarlıdırlar. Bir yandan, duygusal olarak ellerinde oynatarak, birlikte oldukları kişileri denetim altında tutmaya çalışırlarken, diğer yandan, onlara karşı büyük bir bağımlılık duyabilirler.
Histriyonik kişilik bozukluğu olanlarda, sıklıkla, depresyon, kaygı bozuklukları, yeme bozuklukları ve bağımlılıklar gibi başka ruhsal bozukluklar da görülür.
Terapi sürecinde, bu kişilerin, başkalarından yeterince ilgi ya da onay görmemelerine katlanabilmelerinin yolları öğretilir; bu kişilere, etkili iletişim becerileri ve toplumsal etkileşim becerileri kazandırılmaya çalışılır; başkalarıyla eşduyum (empati) yapmayı öğrenmeleri sağlanır ve duygularını başarıyla yönetebilmeleri için, öncelikle duygularının nasıl ayrımına varabilecekleri gösterilir.
Bu kişilerin, “Mutlu olabilmem için başkalarının beni beğenmesi, bana hayranlık duyması gerekir”, “İnsanların ilgisini çekebilmeliyim”, “Yaptıklarımla onaylanmamak ya da dışlanmak, benim değersiz ve sevilebilir biri olmadığımı gösterir” ve “Dışlanmak, aşağılanmak ve küçük düşmüş olmak demektir ve bu, katlanılabilir gibi değildir” gibi yerleşik temel düşüncelerinin üzerine gitmelerine ve bunları işlevsel karşılıkları ile değiştirmelerine çalışılır.
Böyle bir kişiyle ilişkide olan, böyle biriyle etkileşmek durumunda kalanlar neler yapabilirler?.. Böyle kişilik özellikleri olan biriyle olmak, bu kişilerin aşırı ilgi beklentilerinden ötürü, birlikte oldukları kişileri yorabilir ve tüketebilir. Hazırlıklı olmak için, bu kişilerin ne gibi belirtiler gösterebileceklerini iyi bilmek gerekir. Bu kişiler, karşılarındaki kişileri parmaklarında oynatmak, ne isterlerse elde edebilmek için ellerinden geleni yapabilecekleri için, onların bu davranışlarını zamanında görmek ve yenilgiye uğramamak gerekir. Elde edebileceklerini elde etmek için öyle uçlara gidebilirler ki, sıklıkla bırakıp gitmekle göz korkutmaya çalışabilirler. Bu oyuna gelmemeli ve yenik düşerek bu davranışları pekiştirilmemelidir. Etkili olduğunu görürlerse, bu davranışlarını sürdüreceklerdir. Ayrıca, söyledikleri hiçbir şeyi kişisel olarak almamalıdır. Belirli birtakım durumlarda, istediklerini elde edebilmek için yalana başvurabilirler. Bu gibi durumlarda, sakinliğimizi koruyup, her ne söylemek istiyorlarsa söylemelerine izin verdikten sonra, ne yapmak istiyorsak onu yapabiliriz. Söylediklerinin, üzerimizde pek bir etkisinin olmadığını onlara göstermemiz gerekir. Kimi zaman, onların biraz gururunu okşamak ya da biraz şımartmak işe yarayabilir. Böyle bir yaklaşım, arada yaşanan olumsuz iletişimi ortadan kaldırır ve onlara “Ben kazandım” duygusu verir. Oysa gerçeği bilen, karşılarındaki kişilerdir. Bu yaklaşım her zaman işe yaramasa da, yaradığı zamanlar da olur. Bu kişiler, kendi davranışlarını sürekli olarak haklı gördükleri ve davranışlarının ne gibi olumsuz sonuçlar verdiğini genelde göremedikleri için tedavi olma gereği pek duymazlar. Ancak, gösterdikleri tutum ve davranışlarının olumsuz sonuçlarından ötürü ya da depresyon, kaygı bozuklukları, yeme bozuklukları ya da bağımlılıklar gibi, eşlik edebilen ruhsal diğer bozukluklar için terapi alma gereği duyacak olurlarsa, psikoterapiden büyük yarar görebilirler.