Yaygın Kaygı Bozukluğu
Kaygılar, korkular, kuşkular, kuruntular yaşamın olağan kabul edilebilecek duygularıdır. Yakında bir sınava girecek olma, borcunu ödemede güçlük çekme, ortalıkta bir salgın hastalık olması gibi durumlar, kaygı uyandırması beklenen durumlardır. Ancak olağan günlük kaygı (OGK) ile yaygın kaygı bozukluğu (YKB) olarak adlandırılan durumda duyulan kaygı arasında birtakım ayrımlar vardır. Yaygın kaygı bozukluğunda duyulan kaygı aşırıdır, istenmeden gelen düşüncelerin ardından gelir, kişi kendini kaygılanmaktan alıkoyamaz, süreklilik gösterir ve kişinin işlevselliğini ileri derecede bozar.
Günlük yaşamın olağan kaygıları, günlük yaşam etkinliklerini bozmaz ve kişinin yükümlülüklerini yerine getirmesini engellemez. Oysa YKB’nda duyulan kaygı, kişinin işini yapmasını, birtakım etkinliklerde bulunmasını engeller ve toplumsal yaşamını zora sokar. OGK denetim altında tutulabilir, ancak YKB’nda duyulan kaygı denetim altında tutulamaz. OGK, hoş bir duygu olmasa da, belirgin bir sıkıntıya yol açmaz. Oysa YKB’nda duyulan kaygı son derece sıkıntı verici olur, kişiyi altüst eder. OGK, gerçekçi, özgül birtakım kaygı uyandıran durumlarla sınırlıdır. Oysa YKB’nda, her tür durum için kaygılanılır ve olabileceğin en kötüsünün olacağı beklentisi içinde olunur. OGK kısa sürer, YKB’nda duyulan kaygı, neredeyse her gün, gün boyu, aylarca sürer.
YKB olan herkesin benzer belirtileri olmaz; ancak çoğu kişide duygusal, davranışsal ve bedensel belirtilerin bir bileşimi görülür. Bunlar, çoğu zaman, dalgalanmalarla gider ve kişi zor altında kaldığında belirtiler daha da kötüleşir.
YKB’nda, kişinin aklından hiç çıkmayan sürekli birtakım kuruntular olur. Kişi, kaygısını denetim altına almakta güçlük çeker ve sanki ona, kaygısını durdurabilmek için yapacak bir şey yokmuş gibi gelir. Sanki, “elinde olmadan” birtakım düşünceler zihnini hep yokluyor gibidir, kişi bu düşünceleri zihninden uzaklaştırmaya çalışır, ama başarılı olamaz. Kişi, ayrıca, belirsizliğe hiç katlanamaz, gelecekte ne olacağını bilme beklentisi içinde olur. Büyük bir korku içindedir.
YKB’nda birtakım davranışsal belirtiler de olur. Kişi bir türlü gevşeyemez. Dinginliğin tadını çıkartamaz ve kendi başına kalamaz. Yaptığı işe odaklanmakta güçlük çeker. Kendini daralmış ve bunalmış hissettiği için, yapacaklarını erteleme eğiliminde olur. Kendisini kaygılandıracak durumlardan kaçmaya ya da kaçınmaya çalışır. Kolay kızma eğiliminde olur.
YKB’nda bedensel belirtiler de görülür. Kişi, kendini çok gergin ve sinirli hisseder, kasları gergindir ve vücudunda ağrı ve sızılar duyumsar. Uykuya dalmakta ya da uykusunu sürdürmekte güçlük çeker, çünkü zihni bir türlü susmak bilmez. Kendisini hep diken üzerinde, huzursuz hisseder. Kolay yorulur. Karın ağrıları çekebilir, bulantısı, ishali olabilir.
Böyle bir rahatsızlıktan kurtulmak için, diğer insanlarla yakın bir iletişimde ve etkileşim içinde olunmalı ve toplumsal bağlar kurulmalıdır. Konuşacak yakın birinin olması kişiye iyi gelir. Kişinin, eleştirilmeden, yargılanmadan dinlenmesi, dış uyaranlarla kesintiye uğramadan onunla konuşulması büyük yarar sağlar.
Bir başkasıyla yüz yüze konuşarak toplumsal etkileşimde bulunmak, yatışmanın en kolay yollarından biri olsa da, böyle bir kişi her zaman bulunamayabilir. Aşırı gerginlik durumlarında odağını değiştirmek de büyük yarar sağlar. Bir yürüyüşe çıkmak, sıcak bir banyo yapmak bile insana çok iyi gelebilir.
Süreğen kaygılardan kurtulmanın önemli bir yolu da olaylara yeni bir bakış açısıyla bakmayı öğrenmektir. İnsanlar, genellikle, kaygı ve kuruntularının başkalarından kaynaklandığını düşünme eğiliminde olurlar. Oysa, bunlar kişinin kendi kurguları, kişinin kendi düşüncelerinden kaynaklanan, kendi kendine yarattığı duygulardır. Tetikleyici etken dışarıdadır, ancak tepki olarak gösterilen “iç konuşma” sürüp gitmektedir. Doğmamış sorun için bir çözüm arayışında olunur ya da olabileceğin en kötüsünü düşünmekten kişi kendisini alıkoyamaz. Kişi, sanki düşünüp durarak, olabilecekleri önlüyor gibi bir algı içindedir. Böylece kendini koruyormuş gibi bir yanılsama içindedir. Ancak kaygılanıp duruyor olmak, son derece verimsiz bir çabadır, kişiyi yorgun düşürür. Gerçekte alması gereken önlemleri bile almasını güçleştirebilir.
İşlevsel ve işlevsel olmayan kaygıyı ayırt etmenin kolay bir yolu vardır. “Ya …sa” olasılıkları üzerinde sürekli düşünülüp duruluyorsa (“Ya okulu bitiremezsem”, “Ya borçlarımı ödeyemezsem”, “Ya hastalık bana da bulaşır, ölüp gidersem” gibi), bu işlevsel olmayan bir düşünceden kaynaklanan bir duygudur. Dolayısıyla akılcı olmayan düşüncelerden kurtulmanın yollarını bulmalı ve yaşamdaki belirsizliklere katlanmayı öğrenmelidir.
Bunların yanı sıra kişi sağlığına özen göstermelidir; yeterince uyku uyumalı, alkolden, sigara gibi nikotinli tütün ürünlerinden ve kafeinli içeceklerden uzak durmalı ve sağlıklı beslenmelidir. Bütün bu önlemler yeterli olmazsa bilişsel davranışçı terapi olarak adlandırılan terapi yöntemi konusunda özel eğitim almış bir uzmandan destek almalıdır.