Zehirli İnsanlar
“Zehirli insanlar”, bize, kendimizi kötü hissettiren, çevrelerine olumsuzluk yayan ve bizi tüketen, diğer bir deyişle, tutum ve davranışlarının yanı sıra kullandıkları dille bizi zehirleyen insanlardır. Bu insanların ortak birtakım özellikleri vardır. Bu insanlar,
- Başkalarının sınırlarına saygı duymazlar.
- İstediklerini elde edebilmek için başkalarını “parmağında oynatma”ya çalışırlar.
- Başkalarının gereksinmelerini göz önünde bulundurmazlar, bunları önemsemezler.
- Başkalarıyla ve başkalarının yaşamıyla gerçekte ilgili değildirler.
- Başkalarının değerlerini, inançlarını ya da yaptıkları seçimleri küçümserler.
- Başkalarının duygularını görmezden gelirler ya da bunları anlamsız bulurlar (eşduyum [empati] yapamazlar).
- Sürekli eleştiride bulunurlar. Sürekli yargılayıcıdırlar.
- Konuşurlar, ama dinlemezler. Dinliyor gibi yapabilirler, gerçekte duymuyorlardır.
- Sıklıkla yalan söylerler.
- Başkalarının arkasından konuşurlar ya da dedikodu yaparlar.
- Yaptıklarının sorumluluğunu almazlar ve genelde başkalarını suçlarlar.
- Çok seyrek olarak özür dilerler. Özür dileseler bile, bu özürleri derin bir anlam taşımaz ve çoğu zaman yalancı bir özürdür.
- Karşısındakilerin, kendi algılarından ve anlam dünyalarından ötürü kuşkuya düşmelerine yol açacak biçimde onlarla oynarlar. Karşılarındaki kişilerde, kişi sanki kendisini tanımıyormuş gibi bir izlenim yaratırlar. Karşılarındaki kişilerin kendi kendilerini sorgulamasına neden olurlar.
- Uzlaşmacı değildirler.
- Onlara göre, onlar her zaman haklıdırlar (ve karşılarındaki kişi hep haksızdır).
- Başkalarından, kabul edilebilir olmayan birtakım beklentileri olabilir.
- Kendilerine yardım edilmesini beklerler; ancak kendileri, başkalarına yardım etme konusunda genelde hiç hazır değildirler.
- Özel günleri berbat ederler.
- Başkalarının sağlığını, çalışma isteğini ve gücünü ya da genel esenlik durumunu çok olumsuz etkileyecek bir biçimde, onları baskı altında tutarlar, başkalarında sürekli bir kaygı yaratırlar.
- Onlarla etkileşmek insanı kötü hissettirir.
- Etkileşimlerinde, karşılarındaki kişinin içsel gücünü (enerjisini) tüketirler.
- Yaptıklarının onların hakkı olduğu düşüncesi içindedirler.
- Kuralların ve yasaların kendileri için geçerli olmadığını düşünürler.
- Yükümlülüklerini yerine getirmezler, sürekli bir sorumsuzluk içindedirler.
- Kendilerinin ya da başkalarının güvenliğini pek umursamazlar.
- Çok sorunlarının olduğundan söz ederler ama hiç değişmek istemezler.
- Edilgin-saldırgan (pasif-agresif) tutumlar sergilerler (surat asma, somurtma, asık suratlı olma gibi; yapmadıkları işler için hep bir özürleri vardır, işleri geciktirme, unutma, sürüncemede bırakma tutumları olur; kendilerine yapılanlar için hep bir içerleme, kırılma, gücenme, alınma içindedirler; övgüde bulunurlarken bile örtük bir eleştiri yaparlar).
- Çok değişken ya da hiç öngörülebilir olmayan duygusal durumları ya da davranışları olur.
- Birden, aşırı tepkiler gösterebilirler.
- Kolaylıkla bağırıp çağırabilirler, sövüp sayabilirler; başkalarına ad takarlar.
- Kimi zaman açıktan açığa saldırganlaşabilirler.
- İstediklerini elde edemediklerinde öfke patlamaları gösterebilirler.
- Ortaya çıkabilecek sonuçları düşünmeksizin, “akıllarına estiği gibi”, dürtüsel davranabilirler.
- Yaptıklarından ötürü pek pişmanlık duymazlar, vicdan azabı çekmezler.
Özel birtakım kişilik özellikleri olan bu “zehirli insanlar”la baş etmenin başlıca yolu onlarla aramıza sınır koymaktır. Bunu yapmak öyle hiç kolay olmayabilir, ancak bunu yapmayı öğrenmek gerekir.
Bu insanlarla aramıza sınır koyduğumuz ve beklentilerimizi açıkça belirlediğimiz zaman, bize nasıl davranılmasını istediğimizi ve bizden neler bekleyebileceklerini onlara göstermiş oluruz. Sağlıklı ilişkilerin temeli sınır koymaya dayanır. Ancak kimi insanlar, kendilerine sınır konmasına direnç gösterebilirler ve bunun için tartışmaya girebilirler; bizi gözardı etmeye çalışabilirler, bizi ellerinde oynatmaya kalkışabilirler, bize gözdağı verebilirler, gözümüzü korkutmaya çalışabilirler, kaba güç gösterilerinde bile bulunabilirler. Bu insanların, bu gibi davranışları sergilemelerinin önüne geçemesek bile, açık sınırlar belirlemeyi öğrenmeli ve bu gibi durumlarda kendimize özellikle özen göstermenin yollarını bulmalıyız. İnsanlar, bizim koyduğumuz sınırlara saygı göstermeyebilirler, ancak bu gibi durumlarda nasıl tepki göstereceğimiz yine bize kalmıştır.
Kimi sınırlarımız diğerlerinden daha önemlidir. Neleri kabul edebileceğimizi ve neleri kesinlikle kabul edemeyeceğimizi ve bunları tartışma konusu bile yapmayacağımızı belirlememiz ve bunu açıkça belirtmemiz gerekir. Karşımızdaki kişi, koyduğumuz sınırları zorluyorsa, ne denli uzun bir süre buna katlanabileceğimizi de açıkça belirlememiz gerekir. Önce kendimiz, kendi içimizde, kendi değerlerimizden yola çıkarak sınırlarımızı doğru belirleyebilmeli, daha sonra bunları açıkça dile getirebilmeli, bu konuda kararlılığımızı göstermeli ve keskin bir duruş sergilemeliyiz. Başkaları, yalnızca biz öyle olmalarını istiyoruz diye öyle olacak ya da daha değişik olacak değildirler; biz, ancak, belirlediğimiz sınırlar da içinde olmak üzere, onlara karşı gösterdiğimiz tutumlarla, onların bize karşı nasıl davranabileceklerini onlara gösterebiliriz. Herkes, davranışlarının sonuçlarına katlanmak durumunda kalacak ve eninde sonunda bunlardan bir ders çıkartacaktır. Karşımızdakilerle bir tutum değişikliği yaratmak istiyorsak, önce kendimiz, onlara karşı bir tutum değişikliğine gitmemiz gerekir…